EZ KURBAN
KEKOM
Güneş umudun
rengiyle bahar doğaya hayat veriyordu kadim Mezopotamya topraklarında, sıcak
bir yaz günü öğlen güneşinde tarlada ırgat olarak çalışan Hasan ve ailesinin
üzerine sıcaklığını cömertçe serpiyordu. Marabalık coğrafyanın kaderinde vardı.
Kundaktayken başlardı Ezo’ların, Zini’lerin, Memo’ların kaderi, çalışmak yaşamaktı.
Hasan üç kız üç erkek kardeşten en küçük erkek kardeşti.Büyük ağabeyi yıllar
önce çocuk yaşta evlendirilmiş çoluk çocuğa karışmıştı.Küçük abisi dört aylık
evli ve eşi iki aylık hamileydi.Baba kızların birini yüksek bir baslık parasına
vermişti lakin ekinleri kaldırmadan evlensin istemiyordu, kadın kölelik
sınıfının bir üyesiydi..Geleneklere göre yeni evlenen abisinin eşi tarlaya
getirilmiyor evde yemek ve temizlik yaparak ailenin tarladan gelmesini
bekliyordu.
Hasan yaşadığı hayatı kabullenmiyor, bir
yerlerde farklı bir yaşamın olduğuna karın tokluğuna çalışmanın bir kader
olmadığına inanıyordu. Köy halkı yaşadıkları dünyanın sadece o köyden ibaret
olduğunu zannediyordu.. Hasan, bir kaç defa farklı bir yaşamın olduğunu
söylemiş okuduğu kitaplardan farklı yaşamları anlatmıştı ailesine, her
defasında sözü kesilmiş, kimse onu anlamaya çalışarak dinlememişti. Hasan
fırsat buldukça ağanın gözünden uzak köy okulu öğretmeninin yanına gidip büyük
şehir hikayelerini dinliyordu.Öğretmen denizi, martıları, sosyal yaşayan
insanları, üniversiteleri, arkadaşlıkları anlattıkça Hasan hayallere dalar
yüreğindeki okuma azmi hırsı artardı.Hasanın ailesinde kızlar ve büyük ağabeyi okuyamamış
diğer ağabeyi 2 sene sadece harfleri öğrenebilmişti, anadil de sorundu kara taşlı
topraklarda.Hasan lise son sınıfa gelmişti.Köyde lise olmadığı için ilçedeki
liseye gitmek zorunda kalmıştı.Yokluktan ve çaresizlikten okula düzenli
gidemiyordu.Bahar aylarında tarla işleri başladığı için okulda devamsızlığı
artıyordu.Duruşu, saygısı, terbiyesi ve çalışkanlığı sayesinde öğretmenlerinin
gönlünde yer etmişti.Öğretmenler Hasan’ın liseyi bitirebilmesi için ellerinden
gelen çabayı özveriyi gösteriyorlardı.Ağanın baskıları arttıkça Hasan’ın okuma
azmi artıyordu.Okuyacak öğretmen olacaktı.Köyüne gelip köy okulunda öğretmenlik
yapacak ağanın baskılarına karşı dik duracak dik durmayı öğretecekti.Annesi
ağanın eşi çağırdığı zaman mecburi temizliğe gitmeyecekti.Okuyacaktı ve köyde
ki çocuklara ağanın çocuklarının eziyet etmesini engelleyecek insanlığa faydalı
birey olacaktı, idealist bir öğretmendi hayalleri..Tarladan kalan zamanlarında
tüm enerjisini üniversite sınavlarına çalışarak geçiriyordu.Gaz lambasının
önünde sabaha kadar ders çalışıyordu.Ailesi dahi hiç kimse Hasan’ın o şartlarda
sınavı kazanıp öğretmen olacağına inanmıyor üstüne dalga geçiyorlardı.Hem
kazansa dahi bu yokluk içerisinde Hasan nasıl okuyacaktı!
Çalışma azmini gören öğretmenleri Hasan’a
yardımcı oluyor çeşitli kaynaklar sağlıyordu ilçeye gidecek düzenli imkânları
olmadığı için saman traktörleri, odun taşıyan kamyonlara binip derslere
yetişmeye çalışıyordu. Tarlada ırgatlık, sene başlamadan alınan borçların
katlarıyla ödenmesine yetmiyordu… Okul, ders, üniversiteye girme düşüncesi
derken aylar birbirini kovalıyordu. Sınav günü geldi çattı. Hasan sınava girdi
heyecanla bekleme süreci sona erdi ve Hasan sınavı kazandı artık öğretmen olma
yolunda ilerleyecekti…
Ağanın şımarık küçük oğlu Mehmet babasının
gücünün verdiği rahatlıkla sürekli birileriyle kavga eder çevresindekilerin
başını belaya sokardı. Daha on beşinde Mehmet belinde silahıyla gezer asalak
yaşadığının farkına varmadan köylülere üstünlük sağlamaya çalışırdı. Kendi
köyündeki çıkardığı tatsızlıklar yetmez zaman zaman komşu köylerde olay yaratır
kavga çıkarırdı. Babası her defasında aşiret liderleriyle görüşür konuyu
tatlıya bağlar olayların üzerini kapatırdı. Her yaşanan olay sonrası gariban
bir köylünün suçsuz yere canı yanardı. Mehmet yine bir gün komşu köyde başını
belaya soktu. Reşo ağa oğlunu dövenlerden intikam alacaktı. Ağaydı hükmetmeye
alışmıştı intikam almadan nasıl duracaktı. Ağa köyün delikanlılarını evinin
avlusunda topladı.”Ağanın oğlu kardeşinizdir bu aile şerefimize bir hakarettir,
biz bunun altında kalırsak barınamayız bu topraklarda” diye talimat vererek
bellerine silahları koyup köyün gençlerini komşu köye asalak oğlunun intikamını
almaya gönderdi. Delikanlıların içerisinde Hasan’ın küçük ağabeyi de vardı.
Ağanın sözü emirdi yerine getirmeleri gerekiyordu aksi takdirde ağa onlara ve
ailelerine huzur vermeyecekti. Haberi alan karşı köy liderleri bir savaşa
gidecek gibi hazırlanmıştı birkaç yere pusu atılmıştı. Köye yaklaşmış ilk
havaya işaret fişeği gibi sıkılan kurşundan sonra kimin kime sıktığı belli
olmayan mermiler uçuşuyordu adeta, karşılıklı bağrışmalar ve kavgayı büyüten
aileler.Fırat emirle gittiği kavgada kanlar içerisinde yere yığıldı.Olsun
ağanın oğlunun intikamı alınmıştı, uğruna kan dökülmüştü… Fırat’ın ölüm haberi
düştü Hasan’ın sınav haberinin üzerine. Feryadı figan kara bulutlar sardı köyün
üzerini. Elleri kınalı iki aylık hamile yeni gelin Ezo kaldı ortada. Törelere
göre yeni gelin baba evine geri gönderilemezdi üstelik hamileydi Ezo. Töre
emretti ağabey öldüyse bekâr kayın yani Hasan’la evlenecekti daha toprağı
kurumayan abisinin eşiyle…
Bu töre
neydi yasam bu kadar mı oynar hayallerle hayal kurmak suç mu kara taşlı kara
bahtlı topraklarda.
Oysa ki Hasan öğretmen olacaktı köyündeki
çocuklara ışık saçacaktı…!