27 Ocak 2021 Çarşamba

SINAV KAYGISI

 Günümüzde öğrenciler tarafından çokça yaşanan sınav kaygısı, sınav öncesi ve sonrası yaşanan süreçte öğrenciye gerginlik ve heyecan hissettirir. Sınav kaygısı dozu paralelinde gelecek kaygısı arttığında, öğrenci edindiği bilgileri sınav esnasında doğru ve etkin kullanamamakta, akabinde başarının düşmesine hedeflemiş olduğu başarıyı yakalayamamasına yol açmaktadır.

Hepimiz bazı dönemlerde bu tip süreçlerden geçtik. Sınav öncesinde ve sonrasında heyecan ve gerginlik hissedilebilir, bunlar gayet olumlu bir duygulardır. Kaygı normal seviyede oldu mu öğrenci bu yolda emin adımlarla ilerleyerek başarıya ulaşır. Normal seviyedeki kaygı düzeyi, öğrencinin zihnini açık tutar; öğrenciyi fizyolojik ve psikolojik olarak harekete geçirerek, öğrencinin hedeflemiş olduğu başarılı sonuca ulaşmasına yardımcı olur. Aksi yaşandığı takdirde; huzursuzluk, kaygı ve korkunun artması, günlük yaşamın dahi olumsuz etkilenmesine, motivasyonunun bozulmasına, akabinde öğrenci performansının düşmesine neden olur.

Sınav kaygısı, sınavdan çok önce başlar ve sınav bitimine kadar devam eder. Her öğrenci sınav sürecinden farklı yönlerde etkilenerek, kendi dünyasında farklı tepkiler ve davranışlarla süreci yaşar. Öğrencinin kaygı düzeyi, sınavda zamanı doğru kullanımını ve çalışma esnasında odaklanmasını da etkiler. Sınav esnasına gelindiğinde kaygı seviyesi kontrol düzeyinden çıkarsa durum vahimleşir. Öğrenci süreyi yönetemez hâle gelir, edinilen bilgiyi sağlıklı kullanamaz ve şıklar arasında gider gelir. Bu durum öğrencinin karar verme sürecini etkiler. Birkaç sorudan sonra ise kendine olan güveni azalır ve konuları karıştırdığını bilmediğini  düşünmeye başlar. En sonunda da sınavdan kopma noktasına gelir. 

arzu kılıç key koleji sınav kaygısı

KEY Okulları’nda öncelikle kişiye özel sınav stratejisini belirleyip, öğrencilerimizi kaygılarından  arındırmaya çalışıyoruz. Her çocuğun öğrenme şeklini baz alarak,  nasıl ders çalışmaları gerektiği konusunda yönlendiriyoruz. Tam öğrenme gerçekleşmeden soru çözümüne geçmelerinin, not almalarının ya da tekrar gözden geçirmelerinin etkisiz bir çalışma olduğunu öğretiyoruz. Teknoloji kullanım düzeyinin, uyku düzeninin, beslenme alışkanlıklarının süreç içerisinde sıkıntı yaratacağını, sınav sırasında ise hata yapma olasılığını arttıracağının önemini öğrencilerimize her fırsatta hatırlatıyoruz. Sunduğumuz rehberlik hizmetiyle sınav kaygısının ders çalışmanın önüne geçmesine engel oluyoruz. Öğrencimizin anlayarak hızlı okumasını sağlayıp, ardından çalışma ve soru çözümü esnasında zamanını nasıl doğru kullanmasını gerektiğini öğretiyoruz. Kaygı azaltıcı teknikler uygulayarak, etkili çalışma yöntemini belirleyip; öğrencimizin bedensel, fiziksel ve ruhsal sağlığını önemsiyoruz. Ayrıca kişinin kendine, ev ortamına ve günlük yaşantısına uygun bir plan yapması gerektiğini ve bu durumun çalışmadaki verimini olumlu yönde etkilediğini unutmuyoruz. Bu doğrultuda öğrencilerimize günlük-haftalık programlar oluşturuyoruz. Rehberlik biriminin uygulamış olduğu sınav kaygısını belirlemeye yönelik envanterleri uygulayıp, çıkan sonuçlara göre öğrenciye bireysel danışmanlık hizmeti sunuyoruz.

Unutmayalım; öğrencilerde kaygı arttıkça öğrenci sınavdan uzaklaşır, zihinde olumsuz düşünceler artar. Kaygı durumunda ortaya çıkan bedensel belirtileri azaltmada, gevşeme yönteminin etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Rahatlamayı, gevşemeyi, kaygıdan arınmanın en önemli tekniği sağlıklı bir nefes alma, yani diyafram nefesini doğru almayı önemsiyoruz. Biz bu doğrultuda okulumuzda “doğru nefes alma teknikleri” dersi vererek, diyaframdan doğru nefes alma alışkanlığı kazandırmaya çalışıyoruz. Öğrencilerimize ders çalışmayı öğretirken pozitif yaklaşıp başarısızlığı değil, nasıl başardıklarını hayal ettirip düşündürüyoruz.

Sınava girecek tüm öğrencilerimize şimdiden başarılar dileriz…


https://www.kadikoylife.com/sinav-kaygisi/

6 Kasım 2020 Cuma

EĞİTİME CORONA ENGELİ

EĞİTİME CORONA ENGELİ

Coronanın dünyayı etkisi altına aldığı şu günlerde sağlığımızı, sevdiklerimizin sağlığını,  toplum sağlığını  koruma amaçlı istem dışı kararlar alındı ve hayatımızda çok şey değişti. Değişikliklerle birlikte yeni alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Alınan kararlar doğrultusunda yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Alınan kararların en önemlilerinden biri çocuklarımızı koruma amaçlı okulların kapatılmasıydı. Okullar yaklaşık yirmi gün önce kapandı ve belki de ikinci dönemin sonuna kadar açılmayacak. Coronanın ne şiddette ilerleyeceğini bilemediğimiz için ileri tarihte neler yaşayabileceğimizi kimse öngöremiyor ve plan-program yapamıyor.

Okulların kapanış sürecinin uzayacağını gören Milli Eğitim Bakanlığı evde kalan çocukların eğitimi aksamasın diye EBA ve televizyon programlarıyla eğitim verme mücadelesine devam ediyor. Devlet okulu öğretmenleri  EBA ve televizyon programları sayesinde rahatlayıp derin nefes alırken, özel okul yönetici ve öğretmenlerininde aynı rahatlama ve dinlenme ortamı var diyemeyeceğiz. Özel okullar kendi kurguladıkları, satın aldıkları, keşfettikleri programlarla hem öğreniyor, hem öğretmenine öğretiyor hem de öğretmenin öğrencilerine ulaşıp “online uzaktan eğitim” vermelerini sağlıyor. Hep birlikte paniği atlatmış olsak da kaygılar devam ediyor. Yaşanan  bu süreçte sekiz  ve on ikinci sınıf öğrencilerini ve ebeveynlerini  gayet iyi anlıyoruz. Gelecek kaygısı ve yaşanılan belirsizlikler, çocuğun geri kalacağı, sınavı kazanamayacak iyi bir okula yerleşemeyecek düşüncesi gerçekten çok zor. Aynı kaygıları bizler de yaşıyoruz, bizler sene başında heyecanla plan programımızı oluşturup, aylarca eksiksiz istediğimiz doğrultuda başarıya doğru emin adımlarla ilerlerken istem dışı gelişen olayla tekrar başa döndük. Online eğitim için yeniden plan-program hazırlayıp ayağımız taşa takılmadan yola devam etmeye çalışıyoruz.

Yapılan online çalışmalarda bazı  kurumlar  “en iyi online eğitimi biz veriyoruz, en iyi program bizde, en özverili çalışan öğretmen bizde!” şeklinde gündem yaratıp  velilerin kaygılarını gidermeye çalışıyorlar. Zaman zaman bazı kurucular bunu şova dönüştürmekten geri kalmıyor. Yaşanan bu süreçte gerçekten eğitime gönül vermiş, öğrencileri için en iyisini en güzelini yakalamaya çalışan bu doğrultuda öğretmenlerini yönlendiren, sürekli araştıran daha iyisini yapmaya çalışan kurucularımızı da görmezden gelemeyiz.

Kimi ebeveynler ise; verilen hizmete ikna olup çocuğunu kurumun online eğitimine teslim edip süreci sağlıklı bir şekilde baskılamadan, boğmadan takip ederken öte yandan da çocuğunun gittiği okulla kendini ön plana atmak isteyen veli, öğrencinin ödevlerini, online çalışırken çektiği fotoları vs sosyal medyaya atıp “işte bizim okulun farkı” demekten geri kalmıyor. Oysaki ödevin içeriğinden bile bihaber! Veliler arasında bazen o kadar sınırlar zorlanıyor ki arkadaş guruplarında muhabbetler  “benim okulum senin okulunu döver” noktasına kadar gelebiliyor. Kendini çocuğunun evde aldığı eğitime kaptıran o kadar çok ebeveyn var ki! İlk haftanın şaşkınlığını atlatıp şimdilerde öğretmenlere plan sunup yol göstermeye başladılar. Tatil süreci uzarsa yakında “diplomasız öğretmen” sayımızda artış olacak demedi demeyin!

Sonuçta kurucularımız, öğretmen ve velilerimiz çocuklar için en iyisi en güzeli olsun istiyorlar. Ama lütfen biraz sabırlı olalım, öğretmenlerimizin maddi-manevi şartlarını bilmeden bir şeyleri yaptırma yolunda zorlamaya gitmeyelim. Bugün konuştuğum eski bir öğretmen arkadaşım, gündüz online eğitimde anlatabilmesi için gece yarılarına kadar içerik hazırladığını ve bunun için teknolojik alt yapısı ve internet bağlantısının yeterli olmadığını anlattı. Üstelik arkadaşım büyük zincir bir kurumda. Finansını zor dengeleyen küçük kurumlarda çalışanlar ne yapsın? Herkes okullar tatil öğretmenler evde yatıyor diye düşünürken özellikle bir çok özel okul öğretmeni evde  eğitim savaşı veriyor. Tatil sandığımız bu günlerde öğretmenler biran önce okula dönmek ve sınıflarında eğitim vermek için dua ediyor. Yeterli teknoloji alt yapı-programlar olmadan, çocuklara dokunmadan, gözlerinin içine bakmadan, minicik yüreklerini hissetmeden verilmesi gerekenler bir yere kadar veriliyor.

 Zorunlu evde olduğumuz bu günlerde lütfen ders çalışması konusunda çocuklarınıza baskı yapmayın. Eğer çocuk gülüşünü derse katamıyorsa akademik başarısının, akranlarından önde olmasının hiçbir anlamı kalmıyor. Mutlu çocuk öğrenir, mutsuz çocuk ezberler. Öğrenene bir ömür boyu hatırlar ezberleyen sonraki gün unutur gider...

Bu süreci birde bizler için düşünün! Tatil günlerinde dahi çocuklarımız okulda yok diye garip bir sessizlik çöküyor, sanki sınıfların koridorların duvarları ağlıyor. Bizler de sağlıkla, huzurla bir an önce çocuklarımızı kucaklamak istiyoruz. Yaşadığımız bu süreçte lütfen sizlerde sabırlı olun öğretmenlerimize destek olun. Bizler sizlerin  kaygılarını anlıyoruz lütfen sizler de bizleri anlayın. Sizler çocuklarınızın günlük ders-ödev durumlarını takip edin geri kalacak diye baskıyla öğretmeye kalkmayın lütfen. Çocuklarımız okula geri döndüğünde bizler eksiklerini zaten tamamlayacağız. Yaşanılan bu sıkıntılı günlerde sizler olabildiğinizce çocuklarınıza öğretmen değil anne-baba olun oyunlar oynayın, şarkı söyleyin, dans edin, kitap okuyun, kek yapın. Baba memleketinizi anlatın unutulmaya yüz tutmuş kültürünüzden,   gelenek göreneklerinizden bahsedin. Çocuğum geri kalacak endişesiyle baskı yapmak yerine okumayı zevkli hale getirerek, çocukların anlayarak hızlı okumalarını sağlayın. Okuma hızı arttıkça anlama oranı da artar. Yavaş okuyan öğrenci aradaki zamanda zihinde başka düşünceler geliştirecek ve anlama kalitesini düşürecektir.

Gel gelelim madalyonun öteki, yüzüne!

Yurdumuzun bir çok bölgesinde bulunan köylerimizde, şehirde olup maddi imkansızlıklara boğuşan ailelerle  vs yaşayan çocuklarımızı hatırlamak lazım. İnterneti olmayan evler, EBA-internet üzeri programlar kullanmayı beceremeyen, çocuklarını  nasıl yönlendireceği bilemeyen annelerimiz, babalarımız! Bir sonraki yazımda  imkansızlıklarla eğitim-öğretim sürecini tamamlamaya çalışan çocuklarımızın yaşadıklarını sizlere anlatacağım.

İstem dışı yaşadığımız bu süreci en kısa zamanda en az zararla atlatacağız. Yine zilimiz çalacak ve çocuklarımız koridorlarda koşacak, online gönderilen selamların  yerini kocaman kucaklaşmalar gülücükler alacak.

Sağlıklı günler dileriz

Saygı ve sevgilerimizle

https://www.urfanatik.com/makale/4147951/arzu-kilic/egitime-corona-engeli

 

 

SAHİ BAKKAL HASAN AMCALAR NEREDE?

 SAHİ BAKKAL HASAN AMCALAR NEREDE?

Bugün çok uzun yıllardır bakkal dükkânı işleten eski bir dostumla telefon görüşmemiz oldu. Salgın hastalıktan dolayı yaşanan bu süreçte işlerinin çok kötü olduğunu kolay kolay toparlanamayacağını anlattı. Dükkân kirası, çocuklarının üniversite giderleri ve bir türlü tahsil edemediği veresiye defteriyle zaten çok zor ayakta duruyordu Coronavirüs de adeta tuzu biberi oldu. Telefonu kapattıktan sonra uzun bir süre anlattıklarını düşündüm. Düşündükçe kendimi geçmişimde çocukluğumda buldum.
Çocukluğumdaki mahallemizin bakkalı Hasan Amca geldi aklıma. Sokağımızda arkadaşlarımızla oyun oynayıp yorulduğumuzda kan ter içerisinde kalıp bakkal Hasan Amcaya koşardık. Bir anda bakkal dükkânının içerisi çocuk dolar Hasan amca neye uğradığını şaşırırdı. Hep bir ağızdan;
“Hasan amca bana bir gazoz bir leblebi tozu” çığlık çığlığa bağrışmaya devam ederdik. Aslında hepimiz aynı şeyi alacaktık sakin olup teker teker alıp çıkabilirdik, ama çocukluk işte…  O heyecanı coşkuyu bir daha yaşadığımı sanmıyorum. Hasan amca dondurma külahında satılan leblebi tozlarını elimize verip bakkalın dışına çıkarak kapıda kasalarda bulunan gazozları teker teker açıp bizlere uzatırdı. Bakkalın önünde âdete bayram havası, yüreğinden gelerek sevgi dolu gözlerle bakarak “ yavaş çocuklar boğazınıza kaçar dikkat edin” derdi. Âmâ onu dinleyen kim! Dondurma külahında en üst bölümde kapak amaçlı konulan şekerlemeyi yedikten sonra sıra leblebi tozuna gelirdi. Tozları ağzımıza alıp birbirimize üflemekten keyif alırdık. Tam nefesimiz kesilip boğulmak üzereyken gazozumuzdan bir yudum içer rahatlardık. Bazen gazoz alacak parası olmayan arkadaşlarımız olurdu onlarla gazozumuzu paylaşırdık aynı şişeden sırayla içerdik. Biz kendi içimizde eğlenmeye devam ederken yoldan geçenler bakkalın üzerinde bulunan kiralık daireyi tutmak isteyene yardımcı olurdu. Hasan Amca üstelik karşılığında bir bedel almadan sadece iyilik olsun diye uğraşırdı. Yandaki berber dükkânı Mahmut Abiye “iki dakika dükkânıma göz kulak ol geliyorum” derdi ve kiralık daireyi göstermeye giderdi. Mahallenin en güvenilir yeriydi Hasan Amcanın dükkânı, sırf para kazanmak için okul çıkışında tek sigara almaya gelen çocuklara sigara satmaz birde nasihat eder evlerine yollardı. Evde acil iş çıktığında evin anahtarı komşunun çocuğuna verilmek üzere Hasan Amcaya teslim edilirdi. Arka sokağa gidip oyuna daldığımızda annelerimiz Hasan amcaya sorardı nerede olduğumuzu. Gecenin bir yarısı diş ağrımız tuttuğunda babamızın saate bakmadan ağrı kesici ilaç almak için elimizden tutup götürdüğü yerdi Hasan amcanın evi.
Peki, ne oldu bizim Bakkal Hasan amcaya hatta Hasan Amcalara! Ülkemizde yaklaşık 25 yıldan bu yana mahalle bakkallarımız yok olurken adım başı büyük marketler açılarak küçük esnafımızı bitirme noktasına getirdiler. Marketlerin maddi güçleri daha iyi olduğu için Hasan Amcalar marketlerle rekabet etme şansını yakalayamadılar. Aslında düşününce büyük marketlerin açılmasıyla sadece bakkallar bitmedi, mahallenin kasabı, fırını, manavı hepsi bitme noktasına geldi. Çünkü marketler et, süt, sebze, zücaciye vb. her tür ürünü reyonlara koydular. Eline kredi kartını alan marketlerin yolunu tuttu. Mahallenin ‘Hasan amcaları’ bugün sadece ekmek, sigara, çikolata gibi küçük ürünler satarak ayakta kalma savaşı veriyor. Mahalle sakinlerinin isimlerinin yer aldığı veresiye defterleri artık yavaş yavaş tarihe karışıyor.
Şimdi salgın hastalık zamanı, hepimizin bütçe dengeleri bozuldu Hasan amcaya çok ihtiyacımız var, bu ekonomik krizde ayakta kalabilmesi işletmesini devam ettirebilmesi için onunda bize ihtiyacı var. Peki, cebimizde paramız olmadan alış veriş yapabildiğimiz tek işletme olan bakkalımızı neden yalnız bırakıyoruz? Büyük marketler gibi bir yığın paralar döküp reklam yaptırmadığı için olabilir mi! Ya da ürünlerini allayıp pullayıp gözümüzün içine kadar sokmadığı için olabilir mi? Yaptığı reklam doğrultusunda kapitalist sistemin içerisine sizi çekerek farkında olmadan alıp eve gelince bir kenara fırlattığınız ürünleri marketlerin yaptığı gibi size zorla satmadığı için mi? Marketler kullandığınız poşetten dahi para alırken bakkallar almadığı için mi? Markete selamsız girip çıktığınız Hasan amcalar hal-hatır sorduğu için mi? Marketten bir ekmeği dahi bedava alamazken Hasan amcadan istediğiniz kadar ürün alıp veresiye defterine yazdırdığınız için mi?
Hasan amcalar mahallenin babasıydı, başın dara girdiğinde en büyük destekti, sevginin sevincin adıydı, dayanışmaydı, yardımlaşmaydı. Maalesef kapitalizm birçok şeyi hayatımızdan alıp götürdüğü gibi mahallemizden Hasan amcalarımızı da götürdü.
‘Hasan amcanın ve yurdum insanı küçük esnafın dayanacak gücü kalmadı’ lütfen destek olalım, mahalle bakkalımızı ve küçük esnaflarımızı yaşatalım. En azından günlük ihtiyaçlarınızı onlardan temin edelim, onları kapitalist düzene karşı yaşatalım…





https://www.urfanatik.com/makale/4225777/arzu-kilic/sahi-bakkal-hasan-amcalar-nerede









ÇOCUKLARDA TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI

 

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİ ARZU KILIÇ: ÇOCUKLARDA TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİ ARZU KILIÇ: ÇOCUKLARDA TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI
05 Kasım 2020 - 19:46

Teknoloji bağımlılığı; bilgisayar, internet, video oyunları ve mobil cihazların aşırı kullanımı sonucunda kişinin, teknolojinin zararlı etkileriyle karşılaştığı bir çeşit kontrol bozukluğudur. Uzmanların yaptıkları istatistiklere göre internet kullanımı her geçen gün artış göstermektedir. Son yüz yılın en önemli teknolojik gelişimi ve en güçlü iletişim aracı olan internet doğru amaçla kullanıldığında eğitim, eğlence, bilgi kaynağı olup hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girerek fayda sağlamaktadır. Günlük yaşamın bir parçası olmuş olan internet günümüzde bazı kişilere göre bağımlılık boyutuna ulaştı. Öyle ki bağımlık kendi içinde oyun bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, canlı telefon görüşmeleri gibi bağımlılığı dallara ayrılacak kadar kötü bir seviyeye ulaşmıştır. 

İnternet kullanımı kontrollü ve doğru kullanılmadığı takdirde fayda yerine zarar vermektedir. Özellikle çocuk ve gençlerde oyun oynama alışkanlığı bağımlılığa dönüşerek rekabet, şiddet, suçluluk duygusu, zaman kavramını yitirmek, dış dünya ve sosyal çevreden izolasyon, yalnızlık hissi, okulda ya da evde görevlerini eksik yapmak-yerine getirmemek, teknolojiyle ilgili yeni çıkan her aparatı-materyali alma isteği, günlük işlerini yapıp yaşamsal ihtiyaçlarını karşılarken sıkılmak, yapması gereken işleri ertelemek ya da hiç yapmamak, yaratıcılığa yeniliğe kapalı olmak, sağlıksız beslenme doğrultusunda kilo kaybı veya obezite,  öfke, cinsellik duygu ve dürtülerini kontrolsüz bir hale getirmiştir. Her geçen gün ihtiyaç haline gelerek paralelinde farklı arayışlara sürüklemiştir.  Bu tip kişiler zaman zaman istem dışı davranışlar sergilemektedirler. Kendilerini oyunun içerisinde sanarak tüm olumsuz davranışları yöneten kişi olup kendilerini kahraman ilan etmişlerdir. Başaramayınca da kahramanlık elden gitti düşüncesiyle çeşitli davranış bozuklukları sergilemektedirler. Zamanla kontrolü kaybettikleri için de internet onlara uyuşturucu gibi zarar veren bir noktaya ulaşabilmektedir. Bağımlılık arttıkça içine kapanık, sosyal hayattan uzak, özgüveni zayıf çocuk sayısı her geçen gün artmaktadır. Oyunlarda aldığı ödüller, puanlar edindiği sanal arkadaşlar çocuğun manevi alanda eksikliğini gidermektedir. Çocukların kontrolsüz internet kullanımı, bu doğrultuda edindiği bilgiler ve edindiği sanal arkadaşlar çocuğun hayatında ciddi bir tehlike boyutuna ulaşmaktadır.

 

Hepimiz için zengin bilgi içeriği sunan interneti çocuklarımızın etkili ve güvenli bir biçimde kullanabilmeleri için kontrol altına almak ve doğru yönlendirmek gerekir. Çocuklarınızla internet kullanım şartlarını konuşun, yanlışları anlatın ve kuralları öğretin. Kendinize çocuğunuzun internet kullanımının hangi ölçüde olduğunu sağlığını, okul performansını, ailesi ve arkadaşlarıyla ilişkisini nasıl etkilediğini sorun suçlamadan yargılamadan değerlendirin.

Çocuğunuza güvendiğinizi hissettirin, onun sağlığı ve güvenliği için kurallar koyduğunuzu bu kurallara uyarak sizinle işbirliği içerisine girmesi gerektiğini anlatın. İnternet yüzünden çocuğunuzun başına ne gelirse gelsin sizden sert tepki almadan anlatması gerektiğini bilmesi gerekmektedir. Her türlü konuyu çekinmeden size anlatabilmelidir, kafasına takılanları sorabilmelidir.

Ortaokul öncesinde çocuğunuzun internet kullanımına ihtiyacı yoktur.Merakı doğru bir şekilde giderilsin ve internet fayda sağlasın diye çocuğunuzun gelişimini destekleyici  eğitici programlar bulup çocuğunuzun kullanmasını sağlayabilirsiniz.

Siz çocuğunuza model olmalısınız, internet kullanımı esnasında süreyi doğru  ve verimli kullanarak işi  bittiğinde kapatması gerektiğini sizden görerek öğrenecektir. İnternet kullanımını tamamen yasaklamak yerine zaman sınırlaması yapmak daha faydalı olacaktır. 

Çocuğunuzun boş vakitlerini bilgisayar karşısında geçirmemesi için hoşlandığı sosyal-sportif  etkinliklere  katılımını sağlayın ve hoşlandığı konularda yapabileceği hobileri fark etmesine ve uygulamasına destek olun. 

Adı, adresi, telefon numarası, aile bireylerinin adı, telefonu gibi bilgileri sanal ortamda tanıştığı kimseye vermemesi gerektiğini doğru bir dille ifade etmelisiniz.

Size sormadan internetten alışveriş yapmaması gerektiğini, sizden habersiz kredi kartı numarası gibi bilgileri yabancı kişi ve sitelerle paylaşmaması gerektiğini ona kesin bir diller öğretin.

Karşısına çıkan insanların kötü niyetli olabileceklerini, çocuk rolünde karşılarına çıkarak özel bilgileri elde etmeye çalışarak zarar vereceklerini anlatın. Çeşitli filtreler ve yazılımlar kullanarak çocuğunuzun vaktini hangi sitede ne şekilde geçirdiğini öğrenebilirsiniz. Böylece risk teşkil edilen durumlarda önceden haberdar olup önlem stratejisi oluşturabilirsiniz.

İnternet bağımlılığın nedenleri öfke, evde veya çevresel faktörlerden oluşan mutsuzluk, kendini yetersiz görme gibi sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Süreci iyi gözlemleyip doğru analiz etmek gerekir. İnternet kullanımı çocuğunuzun hayatının bir parçası haline geldiyse mutlaka çocuğunuzun gittiği okulun rehber öğretmenine veya çevresinde ulaşabileceğiniz  bir uzmana danışın ve profesyonel destek alın.

 

ARZU KILIÇ

KEY OKULLARI

KURUMSAL İLETİŞİM KOORDİNATÖRÜ

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİ


https://www.okullarinsesi.com/okul-oncesi-ogretmeni-arzu-kilic-cocuklarda-teknoloji-bagimliligi/5506/

 

20 Nisan 2020 Pazartesi

POSTACILAR CORONA OLMUYOR MU?


POSTACILAR CORONA OLMUYOR MU?
Çocukluğumda “bak postacı geliyor selam veriyor”  çocuk şarkısıyla başladı postacılarla tanışmam. İlkokul-ortaokul dönemlerimdi,  postacının geldiği sabah saatlerinde kuzenimin mektubuma verdiği cevabı merak edip sokağın başına gözümü dikip postacının gelmesini beklerdim. Sokağın başında postacıyı gördüğüm an mektubun gelmiş olması ümidiyle apartmanın merdivenlerini üçer beşer iner postacıya doğru koşardım. O anda evin mutfağında yeni pişmiş börek çörek varsa postacıya vermem için annem acele acele tutuştururdu elime. Mektubumu alır eve çıkmayı beklemeyip apartmanın bahçe duvarına oturup heyecanla okumaya başlardım. Bazen beklediğim zarf o gün gelmezdi üçer beşer atlayarak iki dakikada indiğim merdivenleri mektubun olmayışının hüznüyle on dakikada anca geri çıkardım. Sonraki gün mektubun geleceği hayaliyle yine balkonda postacıyı beklerdim.                    
Teknoloji ilerledikçe postacılara daha az iş düşmesi beklenilirken tam tersi iş yükü arttı ve postacılık mesleği başka bir formata büründü. Her gün heyecanla ulaştırdıkları duygu yüklü hasret kokan mektupların yerini kiloda ağır taşınması zor kargo paketleri aldı. İnsanlar teknolojinin akışına kapılıp iyice tembelleştikçe teknoloji aracılığıyla aldığı bir ekmeğin bile kuryeyle evinin kapısına gelmesini bekler oldu. Postacıların çilesinin bitmediği yetmedi gibi üzerine özel dağıtım şirketleri kuruldu. Binlerce kurye bir elbise, bir şişe parfümü ya da bir çift ayakkabıyı sipariş sahibine ulaştırmak için yoğun trafikte motosikletleriyle adeta dans ederek kargoyu zamanında teslim etmenin telaşına düştü. Bu süreçte yaşadıkları sıkıntıları anlatmakla bitiremeyiz…
 Gel gelelim corona sürecinde postacılara; corona virüsünün hızlı yayılmaması, vaka sayısının artmaması adına onca konulan yasaklara rağmen binlerce postacımız her gün yüzlerce insanın içerisinde onlarcasıyla birebir muhatap olarak endişeyle görevinin hakkını vermeye çalışıyor. Birbirlerini koruma adına duydukları kaygıyla kendi içlerinde sürekli haberleşip “aman arkadaşım teslimat yaparken çok yaklaşma! Sakın boğazını kuru tutma sık sık bir yudum da olsa su iç! Bu arada apartmanın kapı kollarına çok dikkat et! Tebligat varsa kata çıkacaksan asansör düğmesine çok dikkat et !” vb söylemleriyle birbirlerine destek olmaya çalışıyorlar.
Şimdi size soruyorum! Postacı corona virüsünü kapmıyor mu? Kaptığı virüsü gittiği yerlere, evine, sevdiklerine bulaştırmıyor mu?
 Herkesin canının derdine düştüğü ve sevdiklerinin sağlığını düşündüğü bu dönemde postacılar ve benzeri mesleklerde çalışan insanların suçu ne! Böyle bir dönemde hala internetten elbise, ayakkabı siparişi vermek ne demek! Kendi egonuzu tatmin etmek, can sıkıntınızı gidermek adına verdiğiniz siparişlerle ne kadar çok insanın hayatını tehlikeye attığınızın farkında mısınız? Artık bir durun, durmanız lazım! Yeter gerçekten yeter! Bu kadar bencil olmayın. Lütfen biraz empati yapın. Bu virüsten kurtulmanız sadece maske eldiven takıp paranızın gücüyle eve kapanmanızla olmayacak. Ne zamanki kendinizi korurken çevrenizdeki insanlarında hayatını düşünürseniz, onlarında virüse yakalanmamaları adına destek olursanız ancak o zaman coronadan yavaş yavaş kurtulabiliriz. Bu tür meslekleri yapan insanlara destek verin, mümkün olduğunca iş yükünü azaltın, elinizden geliyorsa, gücünüz yetiyorsa izin kullanmalarını sağlayıp evlerine gönderin.
Postacının ve zor şartlarda çalışmak zorunda kalan insanların birkaç aylık maaşıyla elinize aldığınız telefonlarınızla sosyal medya hesaplarınızda paylaşım yapıp “evde kal Türkiye “ demekle olmuyor! Herkes birbirine destek versin, yardımcı olsun ve  çevremizde zorunlu çalışanların işlerini kolaylaştıralım, çevremizde yaşayan insanların virüsü kapmamaları adına elimizden ne geliyorsa yapalım.
 Empati yapıp çevremizdeki insanları koruyarak kendimizle birlikte onlarında sağlıklarını düşünerek  “Evde kal Türkiye” yerine hep beraber;
  “EVDE KALALIM TÜRKİYE” hatta;
“EVDE KALIYORUZ TÜRKİYE “diyelim ve hep birlikte evde kalma şansını yakalayalım.
Sağlıklı günler dilerim.

https://www.urfanatik.com/makale/4178559/arzu-kilic/postacilar-corona-olmuyor-mu

EĞİTİME CORONA BULAŞTI

EĞİTİME CORONA BULAŞTI
Coronanın dünyayı etkisi altına aldığı şu günlerde sağlığımızı, sevdiklerimizin sağlığını, toplum sağlığını koruma amaçlı istem dışı kararlar alındı ve hayatımızda çok şey değişti. Değişikliklerle birlikte yeni alışkanlıklarımız oluşmaya başladı. Alınan kararlar doğrultusunda yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Alınan kararların en önemlilerinden biri çocuklarımızı koruma amaçlı okulların kapatılmasıydı. Okullar yaklaşık yirmi gün önce kapandı ve belki de ikinci dönemin sonuna kadar açılmayacak. Coronanın ne şiddette ilerleyeceğini bilemediğimiz için ileri tarihte neler yaşayabileceğimizi kimse öngöremiyor ve plan-program yapamıyor.
 Okulların kapanış sürecinin uzayacağını gören Milli Eğitim Bakanlığı evde kalan çocukların eğitimi aksamasın diye EBA ve televizyon programlarıyla eğitim verme mücadelesine devam ediyor. Devlet okulu öğretmenleri EBA ve televizyon programları sayesinde rahatlayıp derin nefes alırken, özel okul yönetici ve öğretmenlerininde aynı rahatlama ve dinlenme ortamı var diyemeyeceğiz. Özel okullar kendi kurguladıkları, satın aldıkları, keşfettikleri programlarla hem öğreniyor, hem öğretmenine öğretiyor hem de öğretmenin öğrencilerine ulaşıp “online uzaktan eğitim” vermelerini sağlıyor. Hep birlikte paniği atlatmış olsak da kaygılar devam ediyor. Yaşanan bu süreçte sekiz ve on ikinci sınıf öğrencilerini ve ebeveynlerini gayet iyi anlıyoruz. Gelecek kaygısı ve yaşanılan belirsizlikler, çocuğun geri kalacağı, sınavı kazanamayacak iyi bir okula yerleşemeyecek düşüncesi gerçekten çok zor. Aynı kaygıları bizler de yaşıyoruz, bizler sene başında heyecanla plan programımızı oluşturup, aylarca eksiksiz istediğimiz doğrultuda başarıya doğru emin adımlarla ilerlerken istem dışı gelişen olayla tekrar başa döndük. Online eğitim için yeniden plan-program hazırlayıp ayağımız taşa takılmadan yola devam etmeye çalışıyoruz.
 Yapılan online çalışmalarda bazı kurumlar “en iyi online eğitimi biz veriyoruz, en iyi program bizde, en özverili çalışan öğretmen bizde!” şeklinde gündem yaratıp velilerin kaygılarını gidermeye çalışıyorlar. Zaman zaman bazı kurucular bunu şova dönüştürmekten geri kalmıyor. Yaşanan bu süreçte gerçekten eğitime gönül vermiş, öğrencileri için en iyisini en güzelini yakalamaya çalışan bu doğrultuda öğretmenlerini yönlendiren, sürekli araştıran daha iyisini yapmaya çalışan kurucularımızı da görmezden gelemeyiz.
Kimi ebeveynler ise; verilen hizmete ikna olup çocuğunu kurumun online eğitimine teslim edip süreci sağlıklı bir şekilde baskılamadan, boğmadan takip ederken öte yandan da çocuğunun gittiği okulla kendini ön plana atmak isteyen veli, öğrencinin ödevlerini, online çalışırken çektiği fotoları vs sosyal medyaya atıp “işte bizim okulun farkı” demekten geri kalmıyor. Oysaki ödevin içeriğinden bile bihaber! Veliler arasında bazen o kadar sınırlar zorlanıyor ki arkadaş guruplarında muhabbetler “benim okulum senin okulunu döver” noktasına kadar gelebiliyor. Kendini çocuğunun evde aldığı eğitime kaptıran o kadar çok ebeveyn var ki! İlk haftanın şaşkınlığını atlatıp şimdilerde öğretmenlere plan sunup yol göstermeye başladılar. Tatil süreci uzarsa yakında “diplomasız öğretmen” sayımızda artış olacak demedi demeyin!
Sonuçta kurucularımız, öğretmen ve velilerimiz çocuklar için en iyisi en güzeli olsun istiyorlar. Ama lütfen biraz sabırlı olalım, öğretmenlerimizin maddi-manevi şartlarını bilmeden bir şeyleri yaptırma yolunda zorlamaya gitmeyelim. Bugün konuştuğum eski bir öğretmen arkadaşım, gündüz online eğitimde anlatabilmesi için gece yarılarına kadar içerik hazırladığını ve bunun için teknolojik alt yapısı ve internet bağlantısının yeterli olmadığını anlattı. Üstelik arkadaşım büyük zincir bir kurumda. Finansını zor dengeleyen küçük kurumlarda çalışanlar ne yapsın? Herkes okullar tatil öğretmenler evde yatıyor diye düşünürken özellikle bir çok özel okul öğretmeni evde eğitim savaşı veriyor. Tatil sandığımız bu günlerde öğretmenler biran önce okula dönmek ve sınıflarında eğitim vermek için dua ediyor. Yeterli teknoloji alt yapıprogramlar olmadan, çocuklara dokunmadan, gözlerinin içine bakmadan, minicik yüreklerini hissetmeden verilmesi gerekenler bir yere kadar veriliyor.
Zorunlu evde olduğumuz bu günlerde lütfen ders çalışması konusunda çocuklarınıza baskı yapmayın. Eğer çocuk gülüşünü derse katamıyorsa akademik başarısının, akranlarından önde olmasının hiçbir anlamı kalmıyor. Mutlu çocuk öğrenir, mutsuz çocuk ezberler. Öğrenene bir ömür boyu hatırlar ezberleyen sonraki gün unutur gider...
Bu süreci birde bizler için düşünün! Tatil günlerinde dahi çocuklarımız okulda yok diye garip bir sessizlik çöküyor, sanki sınıfların koridorların duvarları ağlıyor. Bizler de sağlıkla, huzurla bir an önce çocuklarımızı kucaklamak istiyoruz. Yaşadığımız bu süreçte lütfen sizlerde sabırlı olun öğretmenlerimize destek olun. Bizler sizlerin kaygılarını anlıyoruz lütfen sizler de bizleri anlayın. Sizler çocuklarınızın günlük ders-ödev durumlarını takip edin geri kalacak diye baskıyla öğretmeye kalkmayın lütfen. Çocuklarımız okula geri döndüğünde bizler eksiklerini zaten tamamlayacağız. Yaşanılan bu sıkıntılı günlerde sizler olabildiğinizce çocuklarınıza öğretmen değil anne-baba olun oyunlar oynayın, şarkı söyleyin, dans edin, kitap okuyun, kek yapın. Baba memleketinizi anlatın unutulmaya yüz tutmuş kültürünüzden, gelenek göreneklerinizden bahsedin. Çocuğum geri kalacak endişesiyle baskı yapmak yerine okumayı zevkli hale getirerek, çocukların anlayarak hızlı okumalarını sağlayın. Okuma hızı arttıkça anlama oranı da artar. Yavaş okuyan öğrenci aradaki zamanda zihinde başka düşünceler geliştirecek ve anlama kalitesini düşürecektir.
 Gel gelelim madalyonun öteki, yüzüne!
 Yurdumuzun bir çok bölgesinde bulunan köylerimizde, şehirde olup maddi imkansızlıklara boğuşan ailelerle vs yaşayan çocuklarımızı hatırlamak lazım. İnterneti olmayan evler, EBA-internet üzeri programlar kullanmayı beceremeyen, çocuklarını nasıl yönlendireceği bilemeyen annelerimiz, babalarımız! Bir sonraki yazımda imkansızlıklarla eğitim-öğretim sürecini tamamlamaya çalışan çocuklarımızın yaşadıklarını sizlere anlatacağım. İstem dışı yaşadığımız bu süreci en kısa zamanda en az zararla atlatacağız. Yine zilimiz çalacak ve çocuklarımız koridorlarda koşacak, online gönderilen selamların yerini kocaman kucaklaşmalar gülücükler alacak.
 Sağlıklı günler dileriz
 Saygı ve sevgilerimizle

DÜŞÜNME ZAMANI


DÜŞÜNME ZAMANI

Bildiğimiz gibi eğitim, nesilleri yetiştirerek topluma uyumu sağlamak istendik davranışları nesillere kazandırmak, bir anlamda da toplumda denge ve ahenk meydana getirme faaliyetidir. Aynı zamanda ülke ekonomisinin kalkınması ve refah seviyesinin artmasıdır. Eğitim ailede başlar ve okulda, çevresel faktörlerle hayat boyu sürer. Her ülke kendi toplumunun sahip olduğu genel değer yargılarına, yapısına, ekonomik kültürel yapısını zamana ve diğer koşullara göre bir eğitim sistemini ve anlayışını benimser. Ülkemizde de bunlara bağlı bulunarak bazı eğitim politikaları denenmektedir. Eğitim sistemini daha işlevsel hale getirebilmek, eğitim kalitesini yükseltmek için son yıllarda çerçeve daha da genişletilmiştir. Sekiz yıllık zorunlu eğitim, kız çocuklarının okula devamını destekleyen projeler, öğrencilere ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, burs alan öğrenci sayısının arttırılması gibi maddi desteklerin yanı sıra, kademeli olarak değiştirilen öğretim programları, eğitimde bilgi teknolojilerinin kullanımının etkin hale getirilmesi ve yaygınlaştırılması bu çerçeve dahilinde düşünülebilir. Fakat ülkemizi eğitimde başarılı ülkelerle kıyaslarsak Türkiye çok geri planda kalmaktadır. Bunun sebepleri üzerine düşünmek ve iyileştirme çalışmalarına hız vermek gerekmektedir. Öncelikli olarak ne yapmalıyız sorusuna cevap vermeliyiz ve nereden başlamalıyız?

 Öğretmen yetiştirme programlarımızı gözden geçirmeli miyiz? Öğretmen adayları mülakattan geçirilmeli. İletişim becerileri, el-göz koordinasyonu, sosyalist üretkenliği, yaratıcılığı vs. mutlaka değerlendirilmeliyiz.

Öğretmenlere sunulan imkânların kısıtlı oluşunun eğitim üzerine etkisini değerlendirirken, fazla imkanı olup üretmeyen öğretmenleri sıkı gözlemlenmeliyiz.

 Geleneksel okul yaşamımızdaki eksiklikleri gözler önüne sererken çözüm odaklı olmayı unutmamalıyız.

Temel becerileri günlük yaşam da kullanmaya yönelik süreçlerde daha etkin olup çocuklara fırsat verilerek yetkin olmalarını sağlamalıyız.

Eğitime ayrılan ödenekler bakımından en geri ülkelerden biri olmamızın nedenlerini detaylı araştırmalı bu doğrultuda çözümler üretmeliyiz.

Okullardaki derslik sayısı azlığı ve derslik başına düşen öğrenci sayısının hala fazla olmasının nedenlerini araştırıp, okullarımızı yeniden planlayıp yapılandırmalıyız.

Birçok okulda teknolojik öğretim araç gereçlerinin yetersizliğini değerlendirmeli, yeterli olan okullarda kontrollü aktif faydalı kullanılıp kullanılmadığını takip etmeliyiz.

Ülke içindeki eğitim öğretim kurumlarının dengesiz ve yetersiz dağılımını düşünecek olursak anayasamızda yer alan ve her bireyin eğitim öğretim hakkının olduğunu unutmamalıyız.  Ülkemizdeki sosyal ve ekonomik dengesizliklerin çözülmesi noktasına eğilirken “eğitimde eşitliğin” her çocuğun hakkı olduğunu unutmamalıyız Bu örnekleri çoğaltmak gayet mümkün şimdi hep birlikte düşünme zamanı…

Düşündünüz mü?