29 Haziran 2018 Cuma

DÖRT DUVARIN ARDINDA Kİ ÇOCUKLARA YAŞAM MASALI

DÖRT DUVARIN ARDINDA Kİ ÇOCUKLARA YAŞAM MASALI
URFANATİK YAZARI ARZU KILIÇ, OYUNCU-YAZAR CEMAL USTAOĞLU ISLAH EVİNDE Kİ ÇOCUKLARA YAŞAMDAN MASALLAR ANLATTILAR
Son yıllarda Türkiye genelinde madde bağımlığı yaşı 12 yaş gurubuna kadar düşmektedir. Aile içi iletişimsizlik, ekonomik, sosyal nedenlerden dolayı, madde bağımlısı olup suça sürüklenen çocukların tekrar topluma kazandırılması amacıyla, suça sürüklenip İstanbul Maltepe Çocuk ve Gençlik İnfaz Müdürlüğünde bulunan 12-18 yaş arası çocuklara yönelik çeşitli sosyal, kültürel ve sanatsal etkinlikle yapıldı.
Türkiye’nin güçlü Eğitim kurumları arasında haklı bir isim etmiş Özel Ersev Okulları “sosyal sorumluluk” projesi kapsamında Maltepe Çocuk ve Gençlik Koruma ya yönelik sosyal ve kültürel etkinliklerinin ilki gerçekleştirdi.urfanatik, gazete ve internet sitesi yazarı Arzu Kılıç, dört duvarın ardında olan çocuklara yaşamdan masallar anlattı.
Okul idarecileri, madde bağımlılığı yüzünden suça sürüklenmiş, çocuklarla ilgili Adalet Bakanlığı iş birliğiyle, yapılacak çalışmalar hakkında basın kuruluşlarına gönderdiği yazılı metinde şu bilgilere yer verdi ”Halen Maltepe Çocuk ve Gençlik İnfaz Müdürlüğünde bulunan 12-18 yaş arası çocuklara yönelik etkinliklerde, onları topluma kazandırma, dış dünyayla iletişim kurabilmelerini sağlama, birey olarak kendilerini ifade edebilmelerine yönelik çalışmalar yapılacaktır. Programda Psikolog Altan Susaruğur Madde Bağımlılığı ile ilgili seminer verdi, Oyuncu-yazar Cemal Ustaoğlu ve ERSEV Okulları Kurumsal İletişim Sorumlusu, Urfanatik yazarı Arzu Kılıç tarafından interaktif Masal Atölyesi kapsamında güneşe hasret çocuklara güneşin tüm sıcaklığını anlatıp yaşama sevinci açıkadılar..


http://www.urfanatik.com/genel/dort-duvarin-ardinda-ki-cocuklara-yasam-masali-h84488.html
http://www.irfangazetesi.com/haber/2282/dort-duvarin-ardinda-ki-cocuklara-yasam-masali.html


http://www.guneydoguguncel.com/suca-suruklenen-cocuklar-topluma-kazandiriliyor/









25 Haziran 2018 Pazartesi

... oysa ki



... oysa ki yüreğimdeki beni
bendeki seni hissedebilseydin
o zaman tereddütsüz gelirdin...
Gelir gözlerimin içine bakar bulurdun gerçek seni..






Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, okyanus, su, yazı, doğa ve açık hava

21 Haziran 2018 Perşembe

Bizim coğrafya

Bu coğrafyada büyüklerimiz yazdı hayatımızın senaryosunu
Çizdiler yolumuzu, dağıttılar görevlerimizi
Rollerimizi başarılı bir şekilde oynadık, oynamaya devam ediyoruz
İyi oldu ben yaptım kötü oldu kaderindir çek dediler.
Bu coğrafyada büyüklerimiz tüketti umutlarımızı
Kapattılar sevda kapılarımızı bir daha açılmamak üzere....



20 Haziran 2018 Çarşamba

BABALAR GÜNÜ

BABALAR GÜNÜ
Üretmek yerine tüketiyoruz. Dünyayı esir alan kapitalist sistem tüketim üzerine kurulmuş durumda.Bu sistem neredeyse insanların kanını emiyor.İnsanları sömürmek adına anneler günü, sevgililer günü, babalar günü hatta dostluk günü gibi bir çok isim altında günler düzenleyip duygularımızı, değerlerimizi ve cebimizi sömürüp amacına ulaşıyor.
Her şeye rağmen günün anlam ve önemine değinmek boynumuzun borcu.İnsanın en zor günlerinde minnet etmeden kapısını çalacağı güvenerek içeri girebileceği bir baba ocağının olması özellikle kadınlarımız için bulunmaz bir değer.
Hayatımda biri var her zaman beni düşünen, lokmasını bana veren, varlığıyla güven huzur duyduğum biri; işte o benim babam…
Ben hala fırtınalara yakalandığımda baba ocağına -evin direği babama- sığınırım.Bilirim ki art niyetsiz, beklentisiz yüreğini bana açacak elinden ne geliyorsa hiç düşünmeden destek sağlayacak.Belki kızacak, haksız bulacak ya da suçlayacak; ama yüreğine basmaktan asla vazgeçmeyecek.
Bazen düşünür, kendimce sorgularım. Bizi neden böyle yetiştirdi? Sessiz sessiz sitem ederim…
Neden mi?
Anlatsaydı bana dünyanın çok güzel, yaşamaya değer; fakat insanların bozuk kötü olduğunu...
Babam sevginin, merhametin, insanlığın olduğu, paylaşmanın önemini ve güzelliğini anlatırdı. Yalan söylememenin, hak yememenin, emeğimizi yemenin çok önemli olduğunu, aç kalsak bile dik durabilmeyi, kimseye biat etmememiz gerektiğini öğretti. Bu zamanda böyle bir karakterle ayakta durabilmek çok güçtü, zorluklar yaşatacaktı.Her şeye rağmen öğrendiğimiz gibi dik durduk kimseye boyun eğmedik.
Biraz da dünyanın bu kadar kirlendiğini, insanların parayı her şeyin üzerinde tutup can yaktığını, kendimizi içine şeytan kaçmış ikiyüzlü insanlardan nasıl korumamız gerektiğini anlatsaydı. ‘İnsanlık ölmüş kızım tüm ilişkiler çıkar üzerine kurulu, insanların menfaati olmayınca yardım için sana en yakının dahi el uzatmaz’ deseydi.Sadece babam için şımarık, nazlı bi kız olduğumu, insanların çıkarları doğrultusunda önem verdiğini en başından söyleseydi.
Anlatmadı işte! Hiçbir şey söylemedi...
Yaparak ve yaşayarak öğrendik. Zarar gördük, acı çektik duygularımız sömürüldü; ama yine de öğrendiklerimizle kişiliğimizden onurumuzdan ödün vermedik.Hep dik durduk kimsenin ekmeğine göz dikmedik.
Bizi bu günlere getiren babalarımızın hakkını ne yapsak ödeyemeyiz.Hayatımız boyunca güven duyduğumuz babalarımız sağolsun varolsun…
Ölen babalarımıza Allah’tan rahmet yaşayanlara da sağlık, mutluluk, huzur dolu günler dilerim.
Ayrıca evinin direği olmuş, tüm yükü sırtında taşıyarak kadın olduğunu unutan çilekeş analarımızın da Babalar Günü kutlu olsun.
Sevgi ve saygılarımla…



Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, ayakta duran insanlar ve iç mekan


http://www.urfanatik.com/babalar-gunu-makale,1203.html

13 Haziran 2018 Çarşamba

Usulca bir rüzgar esti

Usulca bir rüzgar esti
Yüreğimin tohumları döküldü yüreğine
Dal oldun
Çiçek açtın
Serpildin üzerime
Bende kaldın bir daha gitmemecesine


Hemde Ölümüne...



AVM HATUNLARI

AVM HATUNLARI
Çok mecbur kalmadıkça AVM lerin kapısının önünden dahi geçmiyorum.Uğul uğul sesler, rahatsız edici ve yorucu ışıklar, kıtlıktan çıkmışçasına alışveriş yapan, marka kafelerde görgüsüzce oturup eş-dost görsün diye özçekim yapan hatunlar beynimi, ruhumu inanılmaz rahatsız etmiştir.Ben açık havayı, közde kahveyi, mahallenin küçük esnafından alışveriş yapmayı seven ve bunlardan keyif alan biriyim. Bu nedenle kapitalist sisteme yandaş kurulan avmler bana hep itici gelmiştir.
Yine mecbur kalıp AVM ziyareti yaptığım bir gün alışverişi unutup aileleri gözlemleyerek zaman geçirdiğimi fark ettim.Senaryonun kurgulandığı, rollerin belirlendiği bir film çekimine girmiş gibiydim.
Her babanın elinde bir puset, bir çocuk arabası çocuk pışpışlıyorlar.Kadın aldığı kiloları görmeden mağazanın altına üstüne getirirken aynı pantolondan on tane deneyip hiçbirini beğenmeyip çıktığında kocasına bağırıp "bir çocuğa bakamadın" diyor.Belli ki aldığı kiloları kabullenemiyor. Peki suçlu kim? Çocuğa bakamayan baba. Oysaki baba elinden geleni yapıyor ama çocuğun yemek ya da uyku saati geçtiği için huysuzluk yapıyor. Ağlayan o çocuğunbabaya değil anneye ihtiyacı var.Peki anne ne yapıyor? Anne mağazalarda ısrarla kıyafet denemeye devam ediyor.Bu arada elalem hangi mağazada olduğunu bilsin diye de yer bildirimi yapmaktan geri kalmıyor.
Çalışan kadınların durumu daha da içler acısı.Çoğu tüm mücadelelerine rağmen iki yakalarını bir araya getiremiyorlar .Aile içinde anneanne-babaanne gibi destekler alınıyor ekonomik durumları yeterliyse dışarıdan profesyonel destek sağlanıyor.Tencere yemeğininunutulup ev yemeği yeme alışkanlığınınhazır yemek siparişine döndüğü gibi bir çok değer de yavaş yavaş tükeniyor.
Sadece metropollerde durum böyle değil. Anadolunun da kendine göre sıkıntıları var.Komşusunun aldığı zebra perdenin aynısını bulmaya çalışan, son çıkan ankastre mutfağı takip etme; hatta yeni çıkan çay bardağı modelini görüp bulamadı diye mutsuzluk hormonlarını tam gaz devreye sokan kadınlarımız mevcut.
Çocukların yetişmesinde en önemli rol anneye düşmektedir.Annelerin bu zihniyette yetiştirdikleri çocuklar paylaşma duygusundan uzak, merhameti, vicdanı zayıf, ukalalık ve özgüven arasındaki ince çizgide durmayı başaramayan, tam olarak ne istediğini bilmeyen bireyler olarak topluma karışıyor.
Genel olarak beklentinin yüksek tutulması, doyumsuzluk, ego tatminleri vs. ilişkiye yön veriyor. Kişi hem kendini hem de çevresini mutsuz ediyor.Zamanla ekonomik sıkıntılar başladığında borç sadece kocanın borcuymuş gibi düşünülüyor.Evlenirken iyi günde- kötü günde sözleri bir anda hava olup uçup gidiyor.
Oysaki birlik beraberlik, bütünlük içerisinde hareket edilmeli, erkeklere bu kadar yüklenilip onları ezme moduna girilmemeli.Unutmayalım aşkla, sevgiyle atılan her adımın sonunda tüm sorunlar çözülür.Para gelip geçici bir araçtır ama duygular, sevgi-saygı giderse tekrar yerine gelmeyecektir…
Sözümüz meclisten dışarı… 
Gecesini gündüzüne katarak ciddi mücadele verip evine ekmek almak çocuklarına bakmak zorunda kalan emekçi kadınlarımıza saygım sonsuz. 
Sevgi ve saygılarımla…

10 Haziran 2018 Pazar

.... boş ver şimdi acı kahveyi

.... boş ver şimdi acı kahveyi
Bir şiirin hatırına sev beni
Tamam susuyorum...
Sen söyle gelesin var mı bu şehre?


Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, okyanus, bulut, gökyüzü, alacakaranlık, açık hava, doğa ve su

İLETİŞİMSİZLİK

……. İçinde bulunduğumuz ortamda yaşadığımız sıkıntıların bir çoğu birbirimizi yeterince dinleyip anlamaya çalışmayışımız, önyargılarımız kısacası iletişim bozukluğumuzdan kaynaklanıyor.
Lütfen birbirimizi dinleyelim anlamaya çalışalım, karşımızdakine durumla ilgili açıklama yapması adına fırsat verelim yargısız infazda bulunmayalım.
Unutmayalım işlenen tüm suçlar, eylemde bulunulan tüm olumsuz davranışlar, doğru iletişim kurulmaması ve empati eksikliğimizden kaynaklanıyor.
Etkin iletişime geçelim sorunlarımızı konuşarak ve dinleyerek çözelim
Yaşamı zorlaştırıp kendimizi ve çevremizdekileri mutsuz etmeyelim
Sorunsuz bol iletişimli günler diliyorum…
Sevgiyle kalın


Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve yakın çekim

BEN DE NEFRET EDİYORUM TOPLU MESAJLARDANNNN!

BEN DE NEFRET EDİYORUM TOPLU MESAJLARDANNNN!

Bir zamanlar saf, masum, içten gelerek yazılan mektuplar vardı. Kimi zaman hasret özlem kokar, kimi zaman borç para istenir kimi zaman yasak aşklar dile getirilirdi. Bazen mahpus damlarından umutla bekleyen insanların yürek burkan hikâyeleri yazılırdı. Mektuplar köşe bucak saklanılır tekrar defalarca okunurdu. Postacılar evin insanı gibiydi kapılarda dört gözle beklenilirdi. Mektubu getirdiklerinde mutlaka bir çay ikram edilir hali hatır sorulurdu. Mahallede sadece bir komşunun evinde telefon vardı, bütün mahalle akşam saatleri eve toplanırdı sırayla ödemeli aramalar yapılırdı. Düğünlerde mutluluğu paylaşamayan yakınlar çok uzaklardan telgraf yollarlardı. Düğün esnasında sesli okunan telgraflar heyecanla dinlenerek alkışlanırdı.
Birebir iletişim şimdilerde yerini teknolojiye bıraktı. İnsanlar birbirini arayıp sormaz oldu. Toplu mesaj olayı tüm duyguları hissiyatı öldürdü. Şahsen ben toplu gelen mesajları çoğu zaman okumadan siliyorum. Bana çok duygusuz, hissiz, anlamsız geliyor. İsterim ki beni seven, özleyen, düşünen arasın ses tonumdan özlemimi, acımı, sevincimi, kederimi hissetsin. Duygularımı paylaşsın ben ağlıyorsam benimle ağlasın gülüyorsam gülsün benimle gülsün kahkahalar çınlatsın kulaklarımızı…
Çağa teknolojiye ayak uydurmamız şart bundan kaçış yok ama ayak uyduracağız diye lütfen duygularımızı değerlerimizi kaybetmeyelim. Arayalım sevdiğimiz insanları seslerini duyalım, mutluluk aşılayalım birbirimize gerekirse sıkıntılarımızı paylaşalım. Unutmayın hayat çok kısa geriye dönüşü yok. Gün gelecek aramak isteyeceğiz keşke sesini bir kere duyabilseydim diyeceğiz ama o gün çok geç kalmış olacağız. Öldürmeyin içinizdeki duyguları, değerleri, dostlukları… Hemen şimdi harekete geçin arayın sevdiklerinizi ne kadar özlediğinizi, sevdiğini, değer verdiğinizi anlatın.Yarın çok geç olabilir….!


Otomatik alternatif metin yok.

6 Haziran 2018 Çarşamba

Bana bir şiir yaz dedim

Bana bir şiir yaz dedim
Şiir gözlerinde saklı dedi
Ne vardı gözlerimde 
Bilemedi....!
Oysa ki sevdam yüreğimde saklıydı...



4 Haziran 2018 Pazartesi

EĞİTİM VE SORUMLULUKLARIMIZ

EĞİTİM VE SORUMLULUKLARIMIZ

Dogdugu andan itibaren başlar insanin öğrenmesi. Bu devinim ölene kadar devam eder. Yasanilan süreçte neler öğrendiniz, kendinize neler katabildiniz yaşanılan coğrafyada sosyal ve kültürel süreçte önemli rol oynar. Verimli çalışmak yasamak üretken olarak insanlığa faydalı olmak bireysel yasamda devam eden sosyal süreçlerle doğru orantılıdır. Eğitim hükümetlerin vizyonuna dahildir. Toplumsal gelişmişlik kültürel ve sosyal olarak bu müfredatlara göre önceden hazırlanmış bir süreçtir. Eğitim derken sadece okul olarak algılanmamalıdır. Kütüphaneler, çocuk bilgi evleri gençlik kültür merkezleri, kadın yaşam merkezleri, meslek edindirme kursları vb eğitim kapsamındadır. Bölgenin nüfus artışı, ekonomik olanaklar eğitim seviyesini yakından ilgilendirir. Oysa eğitim alma kalitesi bireylerin imkanları ile değil, devletin yaratacağı fırsat eşitliği ile sağlanmalıdır  ki gelecekle ilgili planlar bu doğrultuda yapılabilsin ve dünya ile gelişim ile refah seviyesi yakalanabilsin diye.
Güneydoğuda geçmişten beri yeterli yatırım olmadığından okur yazarlık noktasında Türkiye ortalamasının çok altında kalınmıştır. Araştırmalar bu tezi doğrulamaktadır. Bu konumda özel sektöre görevler düşmektedir.
Ancak bölgenin sosyo-ekonomik yapısı, siyasi ve coğrafik şartlarından dolayı yatırımcı bölgeye yatırım yapmaktan imtina etmiştir. Bölgede okuma yazma bilmeyen kadın sayısı çok fazladır.Yapılan çalışmalarda her beş kadından ikisi okuma yazma bilmemektedir.Ana okuluna gidemeyen  liseyi okuyamayan çok sayıda çocuk olmakla beraber ilkokula dahi gitmeyen azımsanmayacak sayıda insan varlığı bilinmektedir. 
Eğitimin başlangıcında en etkin kavrama, öğrenme ve davranışın 3 ile 6 yaşları arasındaki dönemdir. Bu yaşlarda öğrenilenler 6 -50 yaş aralığında öğrenilenlerle neredeyse eşdeğerdir. Çocukların dil gelişiminin oturduğu, ifade, özgüven bakim becerileri bu dönemde kazanılır. Soyut dönemden somut döneme bu süreçte geçilir. Okul öncesi eğitim olanaklarının olmaması sebebi ile başarı seviyesi düşük kalmaktadır.Ayrıca okul öncesi eğitim alan ve almayan cocukların basari seviyeleri, eşit şekilde olmadığı gerçeği ile ayni düzey yakalanamamaktır. 
Bölgede yeterli okul olmadığı, ikili eğitim, taşımalı eğitim uygulansa da sosyo-ekonomik ve coğrafi yapıdan kaynaklı sorunlar sebebi ile tam basarı sağlanamamıştır. Gelişmiş ülkelerde bilim, teknoloji okulları yıllardır eğitim öğretim verirken ülkemizde  okul adi altında dört duvarı mevcut, öğretmeni olmayan köy okulları çok zor şartlar altında eğitim-öğretim vermeye devam etmektedir. 
Eğitimi hangi yönüyle irdelersek, birinci sebep devletin konuya gerektiği gibi eğilmediği karsımıza çıkmaktadır. Bu nedenle bölge ile diğer okullar arasındaki fırsat eşitliği sağlanamamıştır. Güneydoğu bölgesinin gelir seviyesi diğer bölgelere göre gerilerde kalmıştır. Bölgenin geri kalma sebebi gerekli yatırımların yeterince yapılmamasından kaynaklıdır. 
Çok partili donemin başladığı  kapitalist donemdeki baskısı daha fazla hissedilmiştir. Bu baskın dönemde halk kendi tercihleri doğrultusunda hareket edemediğinden, olumsuz reaksiyonlar birbirini izlerken, ekonomik olarak geri kalmışlık kendini sürekli hissettirmiştir. Bu dönemde diğer bölgelere yatırımlar yapılırken , bölge bu yatırımlardan nasibini alamamıştır. Özel sektör bölgeye yatırım yapmaktan çekinirken, devlet teşvikleri yetersiz kalmıştır. Bölgenin geçim kaynakları, tarım ve hayvancılık yanlış politikalar sebebi ile verimini yitirmiş, bu nedenle bölge az gelişmişlikten kurtulamamıştır. Ayrıca imkansızlıklar, eğitimsizlik, feodal yapı vs nedenlerle doğum sayısı artarak, bölgede nüfus artısı hız kazanmıştır. Bundan kaynaklı genç nüfus artısı, işsizlik olarak tecelli etmiştir. Bu sebeple batı bölgelere göç oranı  artmıştır. .
Bölgenin temel sorunlarından biride dil problemidir. Aynı bölgenin ayni dili ile büyümüş bakan, vekil, işadamları bu sorunun giderilmesi için bir çaba içine girmemiştir.Makamını, mevkisini bulan geçmişini unutarak yoluna devam etmiştir. 
Çocukların bu sorunları aşmasında öğretmenlere ciddi vazifeler düşmektedir  
Eğitim de yaşanan sorunları anlatmakla bitirmek olası değildir. Bölgenin dil sorunu, ekonomik geri kalmışlık feodal yapı, köy okullarının olmaması, gidilen yerde yeterli barınma yeri olmaması baslı basına sorun teşkil etmektedir. 
Ebeveynlerin okula ve eğitime bakışları sebebi  ile bir çok çocuk ırgat olarak tarlada çalışmaktadır. Bu ve benzeri zihniyetler toplumsal gelişimin önünde bir engel olarak durmaktadır. 
Bu sorunları gidermenin yollarını şöyle açıklayabiliriz. .
Devlet eğitime ve eğitimle ilgili yatırımlara daha çok önem vermeli okulsuz, yurtsuz, eğitim evsiz vb hiçbir nokta bırakılmamalıdır.
"Zorunlu eğitim" gerçekten zorunlu olmalı çocuklarını okula göndermeyen ebeveynler için gerekirse cezai yaptırım uygulanmalıdır.
Eğitmenlerin temel misyonu çocukların yeteneklerini keşfederek bu doğrultuda meslek edindirmeye yönelik olmalıdır.
Çocukları tarlada, bağda, bahçede ırgat olarak çalıştıranlar hakkında yasal takip süreci başlatılmalıdır.
Anne-baba okulları açılmalı yetişkin eğitimleri verilmeli eğitim sürecinin önemi ve değeri anlatılmalıdır.
… ve unutmayalım ki en önemlisi  çocuklarımıza okuma alışkanlığını kazandırmalıyız, çünkü okudukça toplum aydınlanacak refah seviyesi yükselecek.

http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/238/egitim-ve-sorumluluklarimiz.html

3 Haziran 2018 Pazar

Yine geldin aklıma

Yine geldin aklıma
Düştüm dipsiz kuyuların derinliklerine
Oturdum Camikebir mahallesinde bir küçede
Sözlerin geldi aklıma
“Ah gavurun kızı sevgini koydum yüreğime umutla bekliyorum”
Birden ateş düştü yüreğime
Kavurdu tüm benliğimi
Öylece kalakaldım
Bir türkü dolandı dilime “ezım stranek be sazım”
Anladım ki bitiremediğim sevdam
Kanayan yaram
Umutlarım, yarınlarımsın…
Meğerse ne çok sevmişim seni…!