10 Kasım 2017 Cuma

SEVMELERİN SUÇ OLMADIĞI YERE

SEVMELERİN SUÇ OLMADIĞI YERE Gel yarim Gel gökyüzümüm ol. Ay çıksın matemden. Yıldızları yüregimizce sayalım Bence umutlar orada gizli. Ey kara sevdam Yürek kapımı araladım bu gece Ansızın gir içeri. Gir de suskunluğum son bulsun. Bir bakışınla tükeneyim Bir gülüşünle yüreğim yüreğine aksın. Bitsin bu mesafeler. Bırak gonca gül dalında kalsın Ben sende açayım yaprak yaprak. Hatta Al götür beni Sevmelerin suç olmadığı yere. Sevmelerin suç olmadığı yere.

HEP BENDE KAL E Mİ

HEP BENDE KAL E Mİ Jutenyam Mesela Bugün Günlerden aşk olsun. Ya da Sevgi Hatta özlem de olur. Buram buram sevda koksun yeter. Damla damla Mutluluk yağsın mesela Ayaklarım yere basmasın. Kanatlanıp Gitmek olmasın tek Gitmelere doydum ben. Tamamlasan her eksiğimi Öbür yarım olsan mesela. Ömür boyu da. Ömrüm. Sen bende kalsan Ben sende. Ahhh jutenyam ahhh Bir bilsen ne kadar sevdim seni Söyleyeyim su kadar. Hava kadar Ekmek kadar Aş kadar. Yaşamımın Kalan zamanında Ne güzel girdin Umut sokagıma Gönül bahçeme. Hep bende kal e mi Hep bende kal Jutenyam.

9 Kasım 2017 Perşembe

SEN NEREDE BENDE ORADA

SEN NEREDE BENDE ORADA Hepimiz yarım kaldık Yarım yaşıyoruz. Hayallerimizde Düşlerimizde Ümitlerimizde. Bir yalnızlık kaldı yüreğimizde Birde yarım kalan hikayeler. Kaç zaman kaldı kavuşmaya Hasretle kucaklaşmaya. Prangalar vurulmuş yürek Mahkum olmuş gözler Düğümlenmiş sözler. Kaç zaman kaldı yağmurun yağmasına Vaktin dolmasına Aşkın kurşun gibi değmesine. Ah yar Haykırmaya Bağırmaya Çağırmaya kaç ömür kaldı. Şarkılarla Şiirlerle Düşlerimle büyüttüğüm sevdam Yeniden dolansan günüme Kirpiklerimden akıp gitse hüzün. Gitmelere doyamadık Sevgide yarım kaldık Ahhh jutenyam ahhh Hasretin kor ateş yüreğimde. Sen nerde bende orda.

6 Kasım 2017 Pazartesi

HASRETİN GÜZ SARISI

HASRETİN GÜZ SARISI


Ey her mevsimi baharım olan
Uzakta ki sevgili.


Karanfil kokulu günlerimin
En tatlı belası.

Ahhh gök yüzümdeki tek güneşim
Yürekten hükümlüyüm sana.

Aralıksız
Asi rüzgarlarınla sarmaş dolaşım.

Ay ışığından düşmüş
Islak damlalar gibi
Usulca gezinirsin tenimde.

Hiç üşümem.

Hiç doymam.

Yüreğim ateşe döner daha da.

Sen adımı Arzu sanırsın
Oysa ki özlemdir yeni adım.

Yüreğin
Yüreğim kadar yakınken bana
En uzağımda kaldın.

Hasret hep mavimsi bakar
Gözyaşlarım simsiyah akardı.

Sol yanımızda delinin delisi bir sızı
Kara saplı bir hançer gibi
Tam yüreğimizden vurur bizi.

Vurur da
Günde bin defa ölürüm.

Öksüz bir gecedir sonrasında
Ay küsmüştür bile bize
Zaman ne çok dardadır.

Ah hasretin güz sarısı
Ah can sevgili
Yüreğim isyanda
Aklım her yönden firarda.

Vuslat ecel olmasın sakın
Gel
Gel artık
Milyon kere gel
Gel gir dünyamın her köşesine.

Hasret dünyalar kadar ağır
Ama çok ağır anlıyor musun.




HASRETİN GÜZ SARISI

HASRETİN GÜZ SARISI

Ey her mevsimi baharım olan
Uzakta ki sevgili.

Özlemim.

Karanfil kokulu günlerimin
En tatlı belası.

Ahhh gök yüzümde ki tek güneşim
Yürekten hükümlüyüm sana.

Aralıksız
Asi rüzgarlarınla sarmaş dolaşım.

Ay ışığından düşmüş
Islak damlalar gibi
Usulca gezinirsin tenimde.

Hiç üşümem.

Hiç doymam.

Yüreğim ateşe döner daha da.

Sen adımı Arzu sanırsın
Oysa ki özlemdir yeni adım.

Yüreğin
Yüreğim kadar yakınken bana
En uzağımda kaldın.

Hasret hep mavimsi bakar
Gözyaşlarım siyah akardı.

Sol yanımızda delinin delisi bir sızı
Kara saplı bir hançer gibi
Tam yüreğimizden vurur bizi.

Vurur da
Günde bin defa ölürüm.

Öksüz bir gecedir sonrasında
Ay küsmüştür bize sanki
Zaman ne çok dardadır.

Ah hasretin güz sarısı
Ah can sevgili
Yüreğim isyanda
Aklım her yönden firarda.

Vuslat ecel olmasın sakın
Gel
Gel artık
Milyon kere gel
Gel gir dünyamın her köşesine.

Hasret dünya kadar ağır
Ama çok ağır biliyor musun?





31 Ekim 2017 Salı

GÖK YÜZÜNÜ YÜREĞİM YAPTIM

GÖK YÜZÜNÜ YÜREĞİM YAPTIM Hangi dağın karı oldun Yağdın yüreğime Kaldın zirvelerimde. Hangi elde sevda oldun Tomurcuklandın dal dal Girdin gönlüme. Sabrettim hep Yüreğini hissettim Derin ve sonsuzca. Yeniden özledim seni Yine yeniden sevdim seni. Bana yüreğini aç Nicedir Boğazımda düğümlenen Sevdamı vereyim. Uzaktan uzaktan Dokun kalbime Yağ ıcimin icine. Damla damla ak Gözlerinde öleyim. Gül ol saçımın her telinde Yaprak yaprak seril tenime. Sarıl da Kirpiklerim ıslansın. Seni sensiz de yaşıyorum Hayallerin düşüyor yanıbaşıma Ve düşlerin. Hissettin mi Gök yüzünü yüreğim yaptım
Yıldızları bedenim.


23 Ekim 2017 Pazartesi

GÖKYÜZÜ SANKİ AVUÇLARINDA

GÖKYÜZÜ SANKİ AVUÇLARINDA
Yorgundu şarkılar
Yorgundu yüreğim
Uzaktım sevmelere

Mevsimler hep kıştı
Paslanmıştı gönlüm
Umutlar bezgin

Belki de son umutlardı
Son hülyalar
Son Sevdalar

Anlamsızdı hayat
Gönül kafesim tozlu
Kirpiklerimse ıslak

Buğulu gözlerle
Puslu bir sabaha uyandım
Seyrediyordum
Mevsimsiz açan papatyaları

Aslında
Mevsim papatya mevsimi değildi
Ortada papatya da  yoktu

Irak diyarlardan gelen bir rüzgar
Suskun gönül bahçeme
Sanki papatyalar getirmişti

En masum halleriyle onlara bakarken
Sarı beyaz bir dünyadaydım

Kızıl güneşe karşı
Nasıl da baş kaldırıyorlardı.

Gökyüzü sanki avuçlarında
Dostça gülümsüyorlardı

Kış bile
Artık üşütmüyordu bedenimi
Bahar coşkusu ta yüreğime düşmüştü

Yeşilin her tonunda dolaşıyordum
Ve sevgi sokaklarında

Bahar gelmişti sanki kış akşamlarıma
Yüreğimdeki baharlardı hepsi

Adını hasret koydum
Adını umut koydum
Sustum
Sustum
Mutluca bekledim

İşte güneş
Bizim içinde doğmuştu


18 Ekim 2017 Çarşamba

HAZAN BUNCA GÜZELKEN

HAZAN BUNCA GÜZELKEN Bu aralar duruldum Gül ucunda ay gibi Duygularım asi bir rüzgar Hazana sarılmış yay gibi. Yüreğim lacivert bir ırmak Nice kederlerle dolu ömrüm Akıp duruyor okyanuslara Dön yeniden bir iyice bak. Nice hırçın dalgalar Habire vuruyor kıyılarıma Deli yüreğim kuru bir dal Seni bağladım umutlarıma İçimin en derininde sen Yüreğim seninle böyle doluyken Ömrün bir ucunda sen Diğerinde ben Ayrılamazdım Hazan bunca güzelken.





9 Ekim 2017 Pazartesi

ÇARPIK İLİŞKİLER ÖLÜME SÜRÜKLER…

ÇARPIK İLİŞKİLER ÖLÜME SÜRÜKLER…

Duyduğumuz tecavüz, pedofoli, esnsest   vb. olayları  ilk kez duymuş gibi çok şaşırıyoruz. Oysaki insanlık var olduğundan bu yana nedendir  bilinmez ama yasaklar hep tatlı gelmiştir ve bu tip vakalar çok sık olmasa da zaman zaman yaşanmıştır.
Ensest ilişkiler, tecavüzler, çocuk gelinler ülkemizin  ciddi bir toplumsal sorunudur. Bu tip olayları yaşayan kişilerin sayısı düşündüğümüzden çok fazladır. Bu tip durumlarda nasıl mücadele edilip sistem kurulacağı, kurulan sistem doğrultusunda insanların nasıl bilinçlendirileceği eğitileceği konusunda yeterli bir çalışma mevcut değildir.
Ülkemizin geldiği bu noktada ve koşullarda ensest ile ilgili yeterli bir çalışma yapılmasını düşünmek tamamen hayal olur. Kabul etsek etmesek de şöyle bir gerçek var ensest insanoğlu var olduğundan bu yana her zaman birileri tarafından yaşanmıştır ve ülkemizde genelde istismara uğrayan kişi suçlu bulunmuştur.
Eskiden  bu tür çarpık ilişkilerin  cezası mağdur duruma  düşen  kız  çocukları  çekerdi. Kız çocuğu tecavüze uğradığı için suçlu bulunup töre adı altında öldürülmüştür.Günümüzde istismara uğrayanları öldürme sayısı azalmış olabilir ama hala tacize uğrayan suçlu bulunuyor ve yasalarımız tam anlamıyla mağduru korumuyor .İstismara uğrayanı ruhsal bedensel olarak kurtaracaklarına "tahrik  ettin istismarı hak ettin"  söylemleri olduğu sürece  yüz yıl daha geçse de bu durum yine değişmeyecektir.
İstismara maruz kalan kişilerin bir çoğu  çevresel, kültürel nedenlerden dolayı söyleyememekte ve gizlemektedirler.Ailenin sosyo-kültürel yapısına göre istismara maruz kalanlar zaman zaman töre cinayeti adı altında öldürülüyor, aile içerisinde veya çevrelerinde yaşayacakları olumsuzlukları  psikolojik olarak kaldıramayacakları için intihar ediyor ya da istismarcısıyla zorla evlendiriliyorlar. Hukuk yoluyla çözmeye çalışanların sayısı  her geçen gün artış göstermektedir. Cinsel istismara uğramış kişiler suçluluk duygusuna kapılıyor, çevresi tarafından duyulduğu takdirde toplumda dışlanıyor, kişilikleri oturmuyor ya da bozuluyor, intihar eğilimleri artıyor.
Uzmanlar her ne kadar ensest ilişkiyi çocuk istismarı olarak değerlendirip yorumlasalar da yetişkin bireylerin kız-erkek farketmeksizin ensest ilişkiye maruz kaldıkları bir gerçektir.Geçerli açıklaması olmasa da psikolojik  ya da diğer nedenlerden dolayı rızası olan ilişkileri konumuz dışında tutmak isterim.Ülkemizde  taciz, istismar, tecavüz gibi konularda  olduğu gibi ensest ilişki konusunda yeterli araştırmalar yapılıp, gerekli önlemler alınıp ve kitleye gerekli bilgilendirme yapılmasında gereken önem verilmemiş bu doğrultuda bilinçlendirme çalışmaları yapılamamıştır.Durup iç sesimizi dinleyip düşünürsek bir arkadaşımızın dostumuzun kendi başına gelen ya da birinin istismarını anlattığını hatırlayabiliriz.
Ben Anadolu'nun  bir köyünde  yıllar önce bir olaya şahit oldum. Yirmi yaşında yeni gelin çok severek evlendiği kocasını askere göndermişti.Gelin geldiği  evin üç tane odası vardı ve her odanın kapısı avluya açılıyordu.Bu odalardan biri onlara tahsis edilmişti ve diğer erkek kardeş evlenene kadar kocasının ailesiyle birlikte yaşayacaktı sosyo-kültürel yapı bunu emrediyordu.Kadın kocası askerdeyken  kayınbiraderinin  tacizlerinden bunalıma girmişti.Sürekli kendini korumaya çalıştığı için psikolojisi ciddi zarar görmüştü.Asker yolu bekleyen bir çok kadından daha farklı bir bekleyişti onun ki… Her gün kocasıyla flört edip buluştukları tepeye gider ağlar ağlar geri gelirdi.Ev halkı eşine hasretten dolayı ağlıyor, üzgün, mutsuz sanıyorlardı. Temel nedenin  kayınbiraderine daha ne kadar karşı koyabileceğini düşünmesi olduğunu kimse bilmiyordu..Ailenin koyduğu kurallardan dolayı yeni gelin eşi askerden gelene kadar kendi ailesinin yanında kalamazdı.Tek duası başına bir iş gelmeden eşinin teskere alıp dönmesiydi.Şimdi diyeceksiniz bu olay Anadolu'daolmuş eğitimsizlikten cehaletten kaynaklanmıştır.Ensestin, tecavüzün tacizin tamamen eğitimle alakası yok.Her zaman her kesimden insanın eğilim gösterebildiğini düşünmekteyim.
Ankara'da lise üçte okuyan bir kızımızın  eğitimli, kültürlü, kariyerli  babası evde herkes uyuduktan sonra kızının odasına girip tacizde bulunuyordu, kız çocuğu annesine ailede kimseye bu durumu anlatamıyordu.Çözümü evlenmekte buldu ve ilk flört ettiği 19 yaşındaki çocukla evden kaçarak evlendi.Bu tip evlilikler sürmez bir yerde bitecek yazık oldu derken şu anda 19 yıllık evliler ve 17 yaşında bir kızları var.Evliliğin bu şekilde başlaması ve 19 yıl sürmesi herkese nasip olmaz bu duruma bir nevi şans diyelim. Yıllardır babasıyla konuşmuyor, kızını babasıyla yalnız bırakmıyor hala yaşadığı tramvayı yüreğinde taşıyor ve beyninden atamıyor, en yakınlarıyla bile paylaşamıyor.
Uzmanlar bu tip durumların genelde bastırılmış toplumlarda yaşandığını söylerler ama görüldüğü gibi eğitim-kültür seviyesi yüksek  toplumda da yaşanabiliyor.Son yaşanan manken ve kuzeni yine buna bir örnek teşkil etmektedir.
Olayın temelinde ki nedenlerden biri  eğitimsizlik diyebiliriz.Cinseliği kapılar ardına saklayıp çocuklarımıza seni leylekler getirdi demediğimiz gün eminim sorun kökünden çözülecektir.İlköğretim -orta öğretim döneminde kademeli olarak  okullarda kesinlikle cinsel eğitim dersi belli ölçütlerde verilmelidir.Çocuk bu dönemde zaten merak etmektedir ve öğrenmek için farklı arayışlara girmektedir.Ergenlik yaşayan çocuk gizli gizli internetten araştırarak, akranlarıyla konuşarak cinselliği öğrenmemeli bedenlerini tanımaya çalışmamalıdırlar. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu  çocukların bu sürecinde yanlış yönlendirme yapan etkenler arasında önemli bir yer alır.Görsel, işitsel, duygusal anlamda  kişiye hitap ettiği için bıraktığı etki diğer etkenlere göre çok daha fazladır.Çocuklar aile ve çevresel faktörlere göre televizyon programları izliyor, internet sayfalarında geziniyor.
İstismara karşı kendilerini nasıl korumaları gerektiği anlatılmalıdır.Doğru bilgilendirme olmadığı için cinsel kimliği oturmayan çocuk sayısının da her geçen gün arttığı görülmektedir. Çocuğa cinsiyeti, cinsiyetinin getirdiği farklılıklar anlatılmalı ve bedensel  mahremiyeti öğretilmelidir.
Konuyla ilgili ailelere seminerler eğitimler düzenlenmeli ,  çocuklarına neyi nasıl ne kadar anlatacakları konusunda bilgi verilmelidir.Ebeveynlerin yaklaşımı tepkili olsa dahi ailelerin sosyal düzeyleri göz önüne alınarak doğru bir dille ifade edilmeli bu eğitimin çok önemli ve ihtiyaçtan doğduğu anlatılmalıdır.Çocukların internet, televizyon gibi farklı kanallardan alacakları kirli bilgiler yerine doğru kanallardan doğru bilgilerin aktarılmasının önemi vurgulanmalıdır.
Ensestin  varlığını kabul etmek istemesek de var olan bir gerçeği görmezden gelemeyiz. İstismarla  karşı karşıya kalanların gerekli hukuksal, psikolojik desteği alması mağdurun rehabilite edilmesi gerekmektedir. Konunun aydınlanmasına çalışılmadığı takdirde mağdur yeni tacizlere maruz kalacak ve daha kötü sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Ensest mağdurları tabuları yıkıp korku ve endişelerini aşıp konuyla ilgili şikayette bulunmalıdırlar. Şikayetlerini Sivil Toplum Örgütleri, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı, Türkiye Kadın Dernekleri  Federasyonu'na  yapabilirler.Kadın sivil toplum örgütleri bu konularda destek sağlamaktadır.Aynı zamanda Alie Bakanlı'ğının Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ne (ŞÖNİM) başvuru yapabilirler.Emniyet güçlerinden destek alabilirler.

http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/102/carpik-iliskiler-olume-surukler.html

6 Ekim 2017 Cuma

GÖKKUŞAĞI GİBİYİM

GÖKKUŞAĞI GİBİYİM
Nasırlaşmış düşlerimle
Elimde bir fincan kahve
Radyoda Zeki Müren 
“Elbet bir gün buluşacağız ”
Dalıp gidiyorum derinlere
Gökkuşağı gibiyim
Gönlüm pembe
Hayallerim mor
Ümitlerim mavi
Bir de hazan sarısı gerçeklerim var
Üşütüyor yüreğimi

3 Ekim 2017 Salı

Yine Hazan Mevsimi

YİNE HAZAN MEVSİMİ
Mevsim güze döndü
Yine yağmurlar yağacak
Hüzünler paslanacak ağaçlarda
Yapraklar tek tek düşecek
Yavaştan savrulacaklar
Yüreklere sevdalara aşklara yağmurlar yağacak
Belki de ayrılıklar yaşanacak
Umutlar tükenecek bir bir
Düşünmekten düşlemekten korkulacak
Yine güz mevsimi
Yine mavi yok
Sevgi sararmış düşlere sığdırılacak

14 Eylül 2017 Perşembe

EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ

EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ
Bir çocuk doğarken dinini, dilini, ırkını, sosyal imkânlarını, fırsatlarını, ailesinin statüsünü seçme şansı olmadan doğar.Gerçek ve net olan tek bir şey vardır, o da yaşayacağı ülkede yasalar karşısında eşit haklara sahip olacak olmasıdır. Çocuklar her ne kadar yasalar karşısında akranlarıyla eşit olsa da aileden ve çevreden gelen faktörlerle eşitsizlik içerisinde yaşarlar.
Bireyin yaşamı boyunca en önemli süreçlerinden biri eğitim sürecidir.Eğitim alınması gereken temel bir  haktır. Bireyin toplum içerisinde faydalı ve doğru yer alabilmesi için eğitim alması, eğitim sürecini doğru,kaliteli, verimli yaşaması gerekmektedir.Bu noktada baskın olan ailenin eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik yapısıdır. Çocuğun sağlıklı, bilinçli, eğitimli yetişmesi için ailenin sadece gelir düzeyinin iyi olması ya da belli bir kültür seviyesinde olması yeterli gelmemektedir. Gelir düzeyi ve eğitim düzeyi yerinde olan aileler çocuklarını yetenekleri doğrultusunda sosyal aktivitelere göndererek, özel ders aldırarak, özel okullara vererek vs.  en iyi eğitimi almaları için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Ekonomik açıdan yetersiz aileler bırakın çocuğunu özel okullarda okutmayı, devlet okulundaki temel ihtiyaçlarını bile karşılamada güçlük çekmektedir. Ekonomik nedenlerden dolayı çocuklarını okuldan alan,  hiç gönderemeyen hatta kız çocuklarını okuldan alıp evlendiren ailelerin sayısı günümüzde düşündüğümüzden daha fazla sayıda bulunmaktadır.
Ülkemizin doğusuna doğru gidildikçe coğrafik konum,  sosyo-ekonomik ve kültürel nedenler, yaşadığı toplumun inançları  eğitime verilen önemin azalmasına neden olmaktadır.Bu nedenlerden dolayı kaynaklanan eşitsizlik artmaktadır.Büyükşehirlerde yaşayan çocukların faydalandığı imkanlardan köyde yaşayan çocukların yararlanması imkansızdır.Hepimizin bildiği gibi ülkemizin kalkınması ve ülke ekonomisinin ileri seviyeye ulaşması sadece eğitimli bireyler sayesinde mümkün olacaktır. Ülkemizde eğitime kaynak aktarılmasına ve eşitlik sağlama çalışmalarına rağmen bölgeler arası eşitlik kesinlikle sağlanamamıştır.
Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak sosyal devlet olmanın şartları arasında yer alır.Devlet, dengesizliği gidermek ve şartları eşitlemek adına bir takım çalışmalarda bulunur.Eğtimde fırsat eşitliğinin vatandaşlara ayrıcalık gözetmeksizin verilmesi gerekir.Ülkemizde, eğitimde fırsat eşitliği kapsamında yıllardır yapılan çalışmalarda bir adım öteye gidilememiştir.Yıllarca devlet okulları bünyesinde etütler, özel kurslar, özel sınıflar vs. açılmaya yapılmaya çalışıldıysa da hiçbir zaman başarılı olunamadı.Günümüzde hala okulu olmayan köylerimiz, zor şartlarla taşımalı eğitim yapan köy okullarımız uygunsuz taşımadan dolayı çocuklarını okullarından almak zorunda kalan ailelerimiz bulunmaktadır.Özel eğitime muhtaç  ve üstün zekalı çocuklara eğitim konusunda girişimlerde bulunulduysa da kalıcı çözümler maalesef hayata geçirilmemiştir.
Ders kitapları dahi şehir merkezindeki çocuklara göre yazılmıştır.Öğretmenin sorduğu matematik sorusunda çileği bilmeyen öğrenciler ve akabinde yaşanan sürecin yaşandığı hikayeyi  aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Kitaplarda denizler, göller, kuleler, orman, gökdelenler,  hayvanlar vs anlatılıyor kavramlar verilip kazanımlar elde edilmeye  çalışılıyor fakat çocuk  bu anlatılanların ne demek olduğunu doğal olarak anlayamıyor.Öğrenci  yetenekliyse ve hayal dünyası genişse ancak hayal edip düşünebiliyor.Deniz , martı, tekne, gemi görmemiş bir çocuğa balık tutmayı nasıl anlatabilirsiniz ki…! Eşitsizliğin en kötü tarafı yaşanan tüm olumsuzluklardan sonra çocukların aynı sınava tabi tutulmalarıdır.İşin daha da düşündürücü yanı tüm olumsuzluklara rağmen bir çok sınavda birinci olanların imkansızı imkanlı yaratan bu çocukların olmalarıdır. Orta öğretim düzeyinde ki okullarda yapılan sınavlarda  birinciler çoğu zaman imkansızlıklar içesinde okuyan okumaya çalışan ek dersi, özel okulu, özel öğretmeni bolca kaynak kitapları olmayan köy  okullarındaki öğrencilerden çıkmaktadır.Bu süreçte büyükşehirlerdeki özel okulların öğrencilere ne kattığını vurgulayıp düşündürmeden geçemeyeceğim…!
Ülkemizde fırsat eşitsizliğinin hep doğu ve güneydoğuya indikçe arttığı düşünülür. Oysaki ülkemizin batı bölgelerinde de eşitsizlik aynı şekilde devam etmektedir. Büyük şehirlerin bile köylerinde  hala taşımalı eğitim devam etmektedir. Okullar açıldığında atanamayan öğretmen yüzünden bir  ay okula gidemeyen çocuklarımız mevcuttur.
Eşitsizlikten kaynaklanan olumsuzluklardan sonra ülkemizde eğitim seviyesi hep geride kalmış, okur-yazar oranı düşmüş, ayrıca öğretmen başına düşen öğrenci sayısı çok fazla artış göstermiştir. Keşke yollarımız ve köprülerimizle olduğu kadar okullarımız ve okullarımızın aynı fiziksel şartlarda aynı koşullarda yapılmasıyla gurur duyabilseydik.
Ülkemizin farklı kesimlerinde farklı eğitim şartlarında okul müdürlerinin içinde bulunduğu imkânlara yenik düşüp teslim olmaları, kaynak ve ders kitaplarının eşit oranda elde edilememesi, okulların fiziki şartları ve daha sayabileceğimiz birçok nedenden dolayı her geçen gün eğitim sistemimiz kötüye gitmektedir. Ülkemizde hala çocuk gelinler, çocuk işçiler gibi sorunlara çözüm bulunamıyor. Ülkenin bir köşesinde anne çaresizlikten zihinsel engelli çocuğunu evde iple bağlıyorsa, otistik çocuğa eğitim imkânı bulamadığı için eve hapsediyorsa, bir şeylerin karşılığında çocuk yaşta kız çocukları evlendiriliyorsa, kız erkek aynı sınıfta okumalı mı? gündem oluyorsa ve kız-erkek  ayrımı yapıp farklı sınıflara alınıp gayri resmi eğitim-öğretim devam ediyorsa, fakir okula gönderemeyip ya da kısıtlı imkanlarla okula gönderip zengin en iyi eğitimi aldırıyorsa, okulların fiziki şartları birbirinden çok çok  farklıysa, eğitimde dibe vurup duble yollarımızla gurur duyuyorsak üstelik bu yolların, köprülerin  yapımını yabancı firmalara veriyorsak, köprü yapacak bir mühendisimiz yoksa, proje üreten öğrencimizle ilgilenmeyip Amerika'ya kaptırıyorsak, çocuklarımıza öğrenmeyi okumayı sevdirmemişsek hayal kurmayı öğretememişsek, öğrenciler bir konuyla alakalı tartışmayı beceremiyorsa, bu ülkenin köyleri olduğunu hatırlamıyorsak, çocuklarımızı yetenekleri doğrultusunda yönlendirip doğru meslek sahibi edemiyorsak,, atanamayan öğretmenlerimiz intihar ediyorsa, branşı olmadığı halde iş bulamadığı için zorla öğretmen olmaya çalışan gençlerimiz varsa  ve daha sayabileceğimiz onlarca nedenden dolayı hep bir yanımız eksik kalıyorsa kimse sosyal devlet olmaktan, gelişmekten, büyümekten ilerlemekten bahsetmesin. Biz büyüdük ekonomimiz çok gelişti demesin.
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bu dönemde devletimizin bir an önce yanlışlarından dönmesi, sistem adını verdikleri sistemsizliğin giderilmesi , eğitimin çok iyi düşünülerek planlanması, dağılımın ve imkanların eşit sunulması, bölgesel farklılıkların tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmadığı sürece hiçbir zaman toplum bir arada aynı duygularla, inanç ve değerlerle yönetilmez, yönetilemez, birlik beraberlik sağlanamaz, ekonomi gelişemez, ülkede barış ve huzur sağlanamaz.
Günümüzde olduğu gibi…!



http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/98/egitimde-firsat-esitligi.html

29 Haziran 2017 Perşembe

BİR ANNENİN GÖZÜYLE EĞİTİMİMİZ

Ülkemizde eğitim alanında sorunlar her geçen gün daha da içinden çıkılmaz hale  geldi. Yetkililerin umarsızlığı kötüye gidişi gördükleri halde herhangi bir çözüm üretmemeleri, çağdaş eğitim sistemlerinden giderek uzaklaşmaları umutlarını geleceğinden endişeli ana babaların sayısını her geçen gün arttırmaktadır.
Ne yazık ki; bu kaygıların sonucu arayışlar başlıyor ve bazen doğru bazen de  doğru sandıkları yanlışlıklar girdabında savrulup gidiyorlar.Oysa sağlıklı bir eğitim sistemi ülkenin ulusal sorunudur ve en doğruyu bulmak ve uygulamak devletin görevidir.Yönetenlerin kafalarındaki eğitim sistemini   zorla uygulama  ve uygulatma çabaları anne babaları farklı arayış içine itmektedir.. Yaşanan süreç içerisinde anne babaların çocuklara göre  kaygıları daha fazla artıyor, dolayısıyla çocuklarını da bu kaygıyla besliyorlar..
Ülkemiz zor dönemlerden ve süreçlerden geçiyor. Bir ülkenin istikrarlı doğru  ve sağlıklı gelişebilmesi   için en önemli ayağının en önemli faktörün eğitim olduğunu hepimiz biliyoruz. Dünya geneli yapılan PİSA sınavlarında son sıralarda yer alıyoruz. Kendi dilinde okuma anlamada bile yetersiz olduğumuz yerde nasıl iyi bir eğitim sistemimiz var diyebiliriz ki. Metropollerde bulunan en iyi okullarda dahi matematik Türkçe gibi en temel dersler boş geçebiliyor. Yabancı dili ön plana çıkaran özel okullarda dahi çocuklar yabancı dili tam anlamıyla öğrenemeden mezun oluyorlar.
Uzmanlarca  eleştirilen, yanlış olduğu söylenen bir sistemin niçin matematik ve fen dersleri seçmeli olmuyor denilerek savunması yapılıyorsa oturup düşünmek gerekir. Şu bir gerçektir ki bu düşüncenin hâkim olduğu hiçbir ülkede bilim adamı yetişmez, Nobel adayı çıkmaz.
Eğitimin doğru verilmediği, amacına ulaşmadığı yerde her anlamda gerileme başlıyor. Yatırımlar azalıyor, doğru yerde doğru iş yapılmıyor ve yaşananlarla doğru orantılı olarak işsizlik artıyor. İnsanların yaşam kaygılarından dolayı psikolojileri bozuluyor, toplumsal ve bireysel şiddet artış gösteriyor. Eğitimin en geri kaldığı bölgelerimizde cemaatler, tarikatlar, kötü niyetli dernekler çocukları taraflarına çekerken terör saldırıları başkaldırıyor.
Her geçen gün kötüye giden bu düzende anne babalar çocuklarının gelecek kaygılarını yaşıyor ve çaresizlikle bir şeyler yapmanın telaşını yaşıyor. Ne yapmalı, nasıl yapmalı. Öncelikle çocuklarımızın  ruh sağlığını bozmadan çözüm aranmalı, doğru kişi kurumlardan yararlanmalıdır. Çözüm aranırken ergenlik dönemi ve öncesi çocuklarımızın kaygılı ortamlardan uzak tutulmasına özen gösterilmelidir.
Çocuklarınızın dil gelişimine önem verin. Kitap okuma alışkanlığı kazandırın gerekirse beraber okuyun. Unutmayın ki okuma anlaması yetersiz olan kişilerin matematik ve fen dersleri de zayıf olur. Okuduğunu anlayan ve yorum yapan öğrenci her dalda başarılıdır.
İletişim becerileri daha güçlü olan çocuklarda özgüven sağlam gelişir, suç işleme oranı ve saldırgan davranışlar minimuma iner, uyumsuzluk problemleri azalır. Çocuklarınızın düşüncelerini önemseyin, onların düşüncelerine değer verin ki değerli olduklarını hissetsinler. Birey olmanın hazzını yaşatmadığınız sürece  güvensiz ve pısırık olurlar. Sorgulamazlar, karar veremezler. Çocuklarınız gerçeklerle ne kadar erken yüz yüze gelirse sorun çözerken zorlanmazlar.
Çocuklarınızı sevin ilgi gösterin sarılın kucaklayın onları ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin. Ona güvendiğinizi hissettirin ama gizli takibi asla elden bırakmayın. Sonuçta arkadaş çevresini, kiminle nerede ne yaptığını bilmek en doğal hakkınız ve göreviniz olduğunu unutmayın. Başarılarını takdir edin, sıkıntılarında çözmeyin çözmesi için destek olun. Kendi stresinizi çocuğa yansıtıp kaygı oranını arttırmayın. Çocuğunuzu TV, bilgisayar vb. etkenlerin karşısında bırakıp uygunsuz programlar izleyip oyunlar oynamalarına zemin hazırlamayın buna engel olun.
Çocuklarınıza bağırma, hakaret etme, aşağılama, rencide edici cümleler sarf etme, fiziksel şiddet uygulamadan kaçının. Çocuğun ilk güven duyduğu yer ailesidir bu duygunun zedelenmesine kaybetmesine izin vermeyin .
Ekonomik durumunuz yeterli gelse dahi çocuğunuzun her istediği oyuncağı almayın. Çocuğunuzu çok sevdiğinizi kanıtlamanın yolu bu değildir. Her hoşunuza giden davranışını ödüllendirmeyin, bir gün başarısız olduğu zaman kendine olan güveni yerle bir olur. Boşa vakit geçirip eğleneceği oyuncaklar yerine gelişimini destekleyecek materyaller oyuncaklar seçin. Gerekirse bu konuda uzmanlardan destek alın.
Özgüvenini ve sorumluluk duygusunu destekleyin gelişimine çok önem verin. Kendi ayakları üzerinde durmayı öğretin. Bırakın yemeğini kendi yesin, pijamasını kendi giysin, oyuncaklarını kendi toplasın sorumluluğunu daha iyi kavrayabilmesi için ödevlerini kendi yapsın.
Aile büyükleri ve üyeleriyle ilişkilerinizi kontrollü sağlayın. Onların çocuğunuzun her istediğini yaparak doyumsuz şımarık çocuk yaratmalarına müsaade etmeyin kuralları baştan koyun.
Çocuklarınıza beklemeyi sabırlı olmayı öğretin. İstediklerini elde etmek için başkalarının haklarına saygı duyabilmesi için beklemesini bilmesi gelişimi açısından oldukça önemlidir. Unutmayın ki değişmeyen tek şey değişimdir. Geçmişle yaşamayı değil geleceği nasıl yaşarımı  öğretin. Öğretin derken öğrenmeyi  de  ihmal etmeyin bırakın bazen de onlar size bir şey öğretsin. Çünkü öğrenmenin en iyi yolu öğretmektir.
Günümüz bilgisayar çağı, bilgiye ulaşmak çok kolay yeter ki hayatımızı kolaylaştıran bu iletişim araçlarını doğru ve amacına uygun kullanalım ve kullanmalarına öncülük edelim. Ailede idol daima anne babadır.Eskilerin değimiyle "ne ekerseniz onu biçersiniz".
Çocuğun özellikle 3-6 yaş dönemindeki kazanımları çok önemlidir. Bu dönemde aldığı yaralar, travmalar ergenlik döneminde hatta bütün hayatı boyunca yaşayacaklarından daha etkili ve kalıcıdır.
Çocuğunuzun sağlıklı gelişimini tamamlayabilmesi için kendinizden fedakârlık etmeniz gerektiğini unutmayın. Ev ortamındaki huzursuzlukları gidermeye çalışın. Neşeli, keyifli ve pozitif bir ortam yaratın. Annelik babalık misyonunu gerçekten doğru üstlendiyseniz bunu yapmak zorunda olduğunuzu asla unutmayın. Fakat sakın rol yapmaya kalkmayın, çocuklar çok zeki bunu hemen anlayacaklar ve daha farklı sıkıntılar gelişimsel bozukluklar oluşacaktır.
Ülkemizde ekonomik sıkıntılar, işsizlik, şiddet, terör gibi durumların belirsizliğe doğru sürüklendiği gibi çocuklarımızın eğitimi ve geleceği de belirsizliği yoğun yaşatan hissettiren bir durumdur. Lütfen kendi imkânlarınızı sonuna kadar doğru kullanmaya çalışın elinizden gelenin fazlasını yapmaya çalışın. Ne zaman nasıl düzeleceğini bilmediğimiz sistemsiz bir sistemin içerisinde en değerli varlıklarımızın kaybolmasına izin vermeyin. Çocuklarımızı ne kadar küçük yaşta eğitmeye yön vermeye başlarsak onları dışarıdan gelecek kötü etkenlerin elinden kurtarmış oluruz. Var olan özgüvenleri sayesinde güçlü kararlı mücadeleci kendi sorunlarıyla baş edip çözüm üretebilen sağlıklı kişilikli karakterli bireyler yetiştirmiş oluruz.
Dünyaya bir çocuk getirme kararı alırken yarın onların karar verici olacaklarını unutmayın.
Unutmayın onlar bu dünyaya gelmek istemediler
Siz istediğiniz için geldiler

http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/76/bir-annenin-gozuyle-egitimimiz.html

25 Mayıs 2017 Perşembe

SİVEREK EĞİTİMİNE BAKIŞ 2.

http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/63/siverek-egitimine-bakis-2.html


SİVEREK EĞİTİMİNE BAKIŞ 2.

Siverek nüfus yoğunluğu ve coğrafik konumu açısından ülkemizde ilçelerden hatta bazı illerden bile daha büyük ve kalabalıktır. İlçe belediye, kaymakam, emniyetinin ilçeyi sağlıklı yönetmesi neredeyse imkânsız denilecek kadar azdır. Çünkü ilçe sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklerinden dolayı yönetim mekanizmalarını zorlamaktadır. İlçede görev yapan kaymakamlar "ilçenin geniş bir yerleşim alanının yan ısıra yoğun nüfusu, ilçe yapı sisteminden dolayı yaşanan tıkanıkları gördüklerinde” Siverek artık ilçe idaresiyle yönetilmiyor” dediklerine birçok Siverekli tanıklık yapmıştır.
Her nedense yıllardır Siverek adeta üvey evlat muamelesi görmektedir. Başta siyasiler olmak üzere, bazı idarecilere tarafından defalarca bir takım sözler verilmesine rağmen, sorunlar hep görmezden gelinmiştir. Sorunlar sürekli ötelenmiş olup en, eğitim alanında yaşanan yetersizlikler büyük problem oluşmasının ana temelini oluşmuştur.
İlçedeki mevsimlik çocuk işçiler, kadroların duyarsız ilgisiz olması, tavır ve davranışlarının doğru model sergilememesi, ikili eğitimin yaşattığı olumsuzluklar, donanım ve materyallerin yetersizliği, öğretmenlerin aile işbirliğinde okuma alışkanlığını doğru ve yeterli oranda vermeyişi, taşımalı eğitimdeki ulaşım ve servis sıkıntıları, öğrencilerin temizlik hijyen alışkanlıklarının ve öz bakım becerilerinin doğru ve yeterli verilmeyişi, kırsal kesimlerde okul binasının bulunmaması, öğretmen lojmanının olmayışı ve ihtiyaçlarını rahatça karşılayabileceği imkan ve ortamlar olmaması, teknoloji kullanımı yetersizliği ya da imkanı olan çocukların teknolojiyi yanlış kullanmaları ve doğru yönlendirilmemeleri sayabileceğimiz bir çok nedenler arasındadır.
Diğer illerde Milli Eğitim kadroları onlarca insanla çalışırken Siverek’te Milli Eğitimin maddi ve manevi imkânları kısıtlı olduğu gibi doğru kadrolaşmada yetersiz kalmıştır. Yanlış kadrolaşma her anlamda sıkıntı yaratmaktadır. İlçeye tayini çıkan öğretmenler öncelikle önyargılardan sonrasında sosyolojik yapının yetersizliğinden dolayı gelmek ve kalmak istememektedirler. İdeolojisi sadece eğitim olan öğretmenler gayet uyumlu hayat sürmekte olup mutlu mesut yaşamaktadırlar.
İstanbul’da geçen yıl askeri lojmanların içerisinde yalnız asker çocuklarının gittiği bir ilköğretim okulunda Siverek’ten yeni gelen anaokulu öğretmeni bir bayanla tanışma fırsatım olmuştu. Uzun uzun Siverek’ten konuştuk. Esra öğretmen Siverek’e ne kadar isteksiz gittiğini sonrasında ön yargılarından dolayı çok pişman olduğunu anlattı. Yaşadığı yılları, kurduğu dostlukları, halkın verdiği değeri kıymeti anlatırken gözleri doluyordu. Yaşlı gözlerle “keşke gelmeseydik hep Siverek’te kalsaydık” derken sevgisi özlemi gözlerinden okunuyordu…       
Siverekli büyüklerimiz “Tayinciler gelirken ağlıyor neden geldiğini sorguluyor, giderken yine ağlıyor gitmek istemediğini dile getiriyor.” derler ve ne kadar haklı oldukları Esra Öğretmenle bir kez daha kanıtlanmış oldu. Bu duyguyu yaşamaları için bir süre orada kalmaları, ön yargılarından arınmaları aidiyet duygusu kazanmaları gerekiyor. Oluşan önyargıların sebepleri saymakla bitmez. Bu konuda en büyük görev yine devletimize düşmektedir.
Okul yöneticileri diğer illerde olduğu gibi kayıt esnasında ücret alma, belli periyotlarda velilerden aidat toplayamadıkları gibi devlet tarafından yeterli ödenekte alamamaktadırlar. Okul yönetici ve öğretmenleri arayışa girip mücadele verecekleri yerde ellerini kollarını bağlayıp çocukları kaderlerine terk etmeyi çözüm olarak görüyorlar. Devlet ödenek göndermiyor, halk maddi yetersizlik manevi düşüncesizlikten dolayı bağış yapamıyor okul müdürleri durumu sineye çekip “imkânlarımız bu kadar” diyorlar. Bu noktada “öğrenilmiş çaresizlik” devreye giriyor. Herkes kaderine razı geliyor. Karşılarına çıkan fırsatı değerlendirmeyi de bilmiyorlar.
Yaklaşık dört yıl önce İstanbul’da oturan bir hemşerimizden ücretsiz badana-boya temin edip Siverek’in merkezinde çok ihtiyacı olan bir okula kendi ellerimle göndermiştim. Aradan aylar geçmesine rağmen okul hala boyanmamıştı. Müdür beyle görüştüğümde sınıfları boyayacak personel olmadığını, dönemin belediye başkanından istediğini onunda hala göndermediğini anlattı. Ben belediye başkanını ve okul müdürünü defalarca aradım sonuç; dönemin belediye başkanı boyacı göndermedi, müdür bey boya kovalarının okulda durmasından rahatsız oldu ve ihtiyacı olan bir köy okuluna gönderdi. Sözün bittiği andı….!
Bizler İstanbul’un göbeğinde hem de özel okullarda çalışmamıza rağmen yeri geldi badana boya yaptık, yeri geldi temizlikten çıkıp sınıfımıza girip öğrencilerimize eğitim vermeye devam ettik. Ben onların boya kovalarını aylarca bekletip başka okula göndermeleri yerine tüm kadronun eşofmanlarını giyip en azından kendi sınıflarını boyamalarını beklerdim.
Unutmayalım çocuklar geleceğimiz ilimize çocuklarımıza sahip çıkalım. Elbirliği ile sorunları ortadan kaldırmaya çalışalım. Oturup devleti, kaymakamı, belediyeyi beklemeyelim istediğimiz zamanda ilgili makamlarla mücadele verip almasını bilelim. Düşünün lütfen maddi manevi sosyal anlamda çektiğiniz sıkıntıları çocuklarınız yaşasın ister misiniz? O zaman silkelenin güçlü olun çocuklarınıza öğrenme ortamları yaratın okuma alışkanlığı kazandırın. Herkes çocuğuna bir kitap alsa çocuklar okudukça kendi aralarında değiştirse bir yıl sürer ve bir yılda en fazla 10 TL harcamış olursunuz.
Şu ana kadar yaşadığınız olumsuzlukları uğradığınız haksızlıkları düşünün ona göre çocuklarınıza destek verin okuma merakı uyandırın. Çocuklarınıza hedef belirlemeyi bu doğrultuda mücadele etmeyi öğretin. Şartlar ne olursa olsun çocuklarınızı sevdiğinizi onlara güvendiğinizi her fırsatta gösterin dile getirin. Emin olun ailesini yanında hisseden çocuk öğrenmede sınır tanımaz daha az hatayla hayata hazırlanarak özgüveni yüksek kendi ayaklarının üzerinde durabilen bireyler olarak geleceğe adım atarlar. Onlara cesaret verin yüreklendirin siz kaderinize razı geldiniz onları bu düşünceye anlayışa mahkûm etmeyin.
Sizlerin, ilçenin, ülkenin temiz doğru, bilinçli yetişmiş yeni nesillere ihtiyacı bulunmaktadır. Değerlerimizi özümüzü kaybetmeden kültürel, sanatsal, geleneksel, politik, bilimsel konuları doğru bir şekilde öğretmeliyiz. Gelecek nesillerin kendilerinden bir sonraki kuşağa taşıyabilmesi için de onlara okuma, anlama, öğrenme, düşünme, sorgulama, araştırma bilincini aşılayabilmemiz gerekmektedir.
Dileğimiz devletimizin bir an önce eğitime bakış açısını değiştirmesi sistemini doğru kurgulayıp hayata geçirmesidir. Eğitim imkânlarını ülkenin her yerine eşit şekilde dağıtmayı planlamalı çocukların yetenekleri doğrultusunda sistemini kurmayı ve dünya standartlarında hizmet vermeyi hedeflemelidir.

18 Mayıs 2017 Perşembe

EĞİTİME GENEL BAKIŞ ÖZELDE SİVEREK’TE ÖZEL OKULLAR

Yazımın yayınlanmasında emeği geçen İrfan Gazetesi ekibine çok teşekkür ederim.Saygı ve sevgilerimle
(Bu arada özel okul yatırımlarını tamamen ticarete döken kelle başı kaçTL? ifadesi kullanan ya da belli bir ideolojiye dayandıran kişileri ve gurupları işe gönül verenle aynı kategoride değerlendirmiyorum)


http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/61/egitime-genel-bakis-ozelde-siverekte-ozel-okullar.html

EĞİTİME GENEL BAKIŞ ÖZELDE SİVEREK’TE ÖZEL OKULLAR

Şüphesiz her çocuk kendi ebeveynlerinin en değerli varlığıdır. Daha onlar doğmadan gelecekleriyle ilgili hayaller kurulur, planlamalar başlar. Çocuk büyüdükçe ihtiyaçlar artar aileyi tatlı bir telaş sarar. Okul dönemi geldiğinde hangi okul olacak? Öğretmen bayan mı erkek mi? Acaba öğretmen sinirli mi? Öğretmen anne mi, derken sorular artar gider.
Dünya ülkelerinde kaliteli eğitimin önemi her geçen gün artmaktadır. Eğitimin ihtiyaçları ve nitelikli eğitimin artması adına çeşitli kaynaklar kullanılmakta ve kaynak arttırma yolları aranmaktadır. Ülkelerin gelişmişliği , prestiji, sosyo-ekonomik düzeyi, refah düzeyi, tüketen değil üreten bir toplum olması eğitimle tamamen doğru orantılıdır.
Ülkemizde en çok önem verilmesi gereken unsurlardan biri eğitim olmasına rağmen gerek maddi kaynakların yetersizliği, gerek siyasi-politik nedenler akabindeki stratejiler ve daha birçok nedenden dolayı eğitim ayağımız hep zayıf ve yetersiz kalmıştır. Çocuklarımız her geçen gün değişen müfredat ve kurallarla sistemsizliğin sistemi içerisinde güçlükle kazanmaya, başarmaya çalışmışlardır.
Devletimizin eğitimi sisteme oturtup sağlıklı hizmet veremeyişinden dolayı özel sektör yatırımlarını da kaçınılmaz hale getirmiştir. Sektörün boşluğundan ve ihtiyacından dolayı özel okul sayısı her geçen gün artmaktadır. Özel okul yatırımcıları-yöneticileri dünyadaki eğitim sistemlerin inceleyip öğrencilerin ihtiyaçlarını araştırıp belirleyip; zaman zaman yurt dışından program, kaynak, materyal satın alarak uyguladıkları farklı programları ve uygun materyallerle destekleyerek devlet okulu standartlarının üzerinde eğitim-öğretim ortamı oluşturup hizmet vermektedirler. Özel okullar öğrenciye daha nitelikli eğitim verirken yönetici ve öğretmenlerine programları daha iyi uygulayabilmeleri adına hizmet içi eğitimler verirler. Öğretmen öğrenciyle karşı karşıya gelmeden hazırlanmış olur süreci daha sağlıklı ve sistemli yönetir, dinlemeyi öğrenmeyi etkin kılar.
Her anne baba çocuğunun eğitim kalitesinin yüksek olduğu, donanımlı bir okulda okumasını ister. Hızla artan özel okul sayısına rağmen hala nüfusu iki yüz bini devirmiş ilçelerde özel okul bulunmamaktadır. Bu ilçelerimizden Siverek buna en güzel örnektir.
Günümüzde Siverek’te adı özel okul olsa da bu okullarımızın, büyük bir kısmı dershanelerden dönüştürülen okullar. Aşağıda yazacaklarım daha çok eğitim kampusu manasında özel eğitim kurumlarının olmadığı sonucu çıkarılırsa yazım daha iyi anlaşılacaktır.
Üç yüz bini geçmiş genç nüfusuyla, ilçe hala bir özel okula sahip değildir. İlçede sosyo-ekonomik durumu çok iyi olan aileler dahi yaraya parmak basıp duyarlı hareket etmemişler çözüm bulmak istememişlerdir. İstememişlerdir diyorum çünkü; geçmiş zamanda ekonomik durumu çok iyi ve sürekli başka sektörlere yatırımın yapan ilçenin önde gelen bir liderine “Özel okul kuralım bu kadar zeki ve yetenekli çocuk harcanmasın sahip çıkalım eğitim düzeyi artsın.” dediğimde “Biz böyle mutluyuz, insanların kafasını karıştırma başımıza iş çıkarma.” demişti. Oysaki bu lider kendi çocuklarını büyük şehirlerde, marka kolejlere gönderiyordu.
Zihniyet ve feodal yapı değişmediği sürece düşünceler hep böyle devam edecektir. Kimi ; halk bilinçlenirse eğitim seviyesi yükselir, farkındalık artarsa ağalığını kaptıracak diye korkuyor; kimi hizmeti devletten bekliyor; kimi ise büyük şehirlere göç etmiş şehirlerin kalabalığı içerisinde kaybolmuş memleketini çoktan unutmuş. Kişiler şahsi hareket edip değerlerine sahip çıkmayı unutunca olan Siverek ve Siverek gibi ilçelere oluyor.
Özel okul yatırımcılarının diğer illere ilçelere yaptıkları yatırımları verdikleri desteği Siverek ve Siverek gibi ilçelere uyguladığı takdirde bölgede eğitim seviyesi yükselecek, sosyo-ekonomik durum iyileşecek ayrıca bu durum devleti finansal açıdan rahatlatacaktır. Özel okul girişimcileri bakir bölgelere giderek planlamalarda bulunup bunları hayata geçirilmesini sağlamalıdırlar. Ayrıca ilçede özel okul yapılması rekabeti doğuracağından halka daha fazla hizmet sunulacak ve ticari açıdan bir hareketlenme olacaktır.
Sevgili Siverek halkı; önce kendinize ruh katın Siverek’e iyi bakın genel ihtiyaçlarınızı ve eğitim ihtiyaçlarınızı belirleyin sonra da kendinize inanın. Çaresizlik tükenmişlik hissini bir kenara bırakıp kaderci olmaktan çıkarak başaracağınıza inanın. Unutmayın ülkemizin, bizlerin, çocuklarımızın geleceği ancak sağlam temellere dayalı bir eğitimle yön alacaktır.

15 Mayıs 2017 Pazartesi

İRFAN GAZETESİ-ERKEN YAŞTA EVLİLİKLER

http://www.irfangazetesi.com/kose-yazisi/50/erken-yasta-evlilikler.html


Erken yaşta evliliklerin gerçekleşmesinde öne çıkan önemli nedenlerden biri sosyo ekonomik nedenlerdir.
Ülkemizin bazı bölgelerinde kız çocuğu ergen olmadan yük olmaya başlar, ekonomik yük olarak görülür. Kız çocuğunun evlendirilmesi, bir an önce koca ekmeğini yemeye başlama düşüncesi erken yaşta evliliklere teşvik eder. Kızlar evlendirilirken belirlenen biçilen değerin başlık parası olarak alınması, aileye kazanç sağlaması erken evliliğe iten nedenlerden biridir. Sofradan bir tabak eksilecek (eskiler bir boğaz daha eksildi derler), evde bir kişinin masrafı bitecek ve başlık parası yoluyla aileye kazanç sağlama düşüncesi adına kızlar erken yaşta verilir. Öyle evlilikler oluyor ki kim çok başlık parası verilirse kız ona veriliyor. Kızlar koca evinde daha rahat hayat yaşayacaklarını düşünürler, düğün alışverişi onları çok mutlu eder yeni elbiseler, yeni ayakkabılar, pırıl pırıl ışıldayan altın takılar….hep öyle olacağını düşünürler, bu yüzden evliliğe gönüllü görünürler. Kırsal kesimlerde hala kızlar evliliklerine kendileri karar verememektedirler. Aile evlilik adına kız çocuğunu okuldan alır, yaş farkını düşünmeksiniz uygun gördükleri adaya verirler. Kızların evleneceği kişiden şiddet görmesi, sapkın davranışlarla karşı karşıya kalması, kızın cahil kalmasından dolayı birçok olayın ötesinden gelemeyip, kendini koruyamamasını hiç düşünmezler. Yaşadıkları bölgenin gelenek görenekleri de kızların erken evlendirmeleri konusunda önemli etkenlerden biridir. Geleneklerine bağlı ailelerde evlilikler daha hızlı gerçekleştirilir. Cinsiyet eşitsizliğiyle başlayan düşüncelerle kız çocuğu ailenin namusu olarak görülür. Kız çocuğunu evin ferdi olarak görmezler, hep bir gün gidecek gözüyle bakarlar. Kızın yeri kocasının yanıdır. Gözü açılmadan namusu elden gitmeden evlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Ailenin düşüncelerine göre evlendirilen kızın namusu kocaya geçmiştir. Çocuk yaşta evden gelin olarak çıkan kızın arkasından aile kazancını düşünerek “çok şükür namusumuzla teliyle duvağıyla gelin ettik” derler. Küçük yaşta gelin alan aileler bu durumdan çok memnun kalırlar. Yaşı küçük olduğu için karakter gelişimi, davranış biçimleri tam oturmamıştır. Küçük yaşta evlenen kız çocuğu yuvasına daha kolay uyum sağlar düşüncesi ağır basar. O aileye daha kolay itaat edecek, aile kendi isteklerine göre yönlendirip şekillendirecektir. Yapılan araştırmalarda eğitim seviyesi düşük ailelerde erken evlilik oranları daha yüksek görülmektedir. Kız çocuklarının erken yaşta eğitiminin sonlandırılması için ciddi baskı görmektedirler. Birçok aile istese de ekonomik yapıları bozuk olduğu için kızlarını okutamamaktadırlar. Bir okutma şansları varsa bunu erkek çocuklarından yana kullanırlar. Aile içi şiddet, anne babanın çatışmaları ve çocuklara yansıması, ailenin çocuklara gösteremediği sevgi ve iletişimsizlik, üvey anne-baba problemleri kız çocuğunun bir an önce o evden kurtulma isteği erken yaşta evliliğe önemli bir etkendir.

ÜNİVERSİTE KİTAP BAĞIŞI

http://www.irfangazetesi.com/haber/72/siverek-uygulamali-bilimler-fakultesine-anlamli-bagis.html


Mevlüt BAYRAKTAR - Siverek Uygulamalı bilimler fakültesi için gerçekleştirilen kitap yardımı kampanyası çerçevesinde İzmir'den kitap bağışı yapıldı.
Siverek’te 2017–2017 Eğitim ve öğretimle Harran Üniversitesi bünyesinde açılan Siverek Uygulamalı Bilimler Fakültesi için başlatılan kitap toplama kampanyasına İtalya’a doğumlu Türk asıllı Semiramis Rosella Roman, Tarih, felsefe ve kişisel gelişim üzerine çeşitli kitapların içinde bulunduğu 3 koli kitap göndererek kampanyaya katkı sağladı.
Kitap bağışı ile ilgili gazetemiz muhabirine açıklamalarda bulunan Semiramis Rosella “ Ülkemizin neresinde olursa olsun, herkese ulaşmayı benimsiyorum. Bu insanlara ulaşırken hangi kesimin en çok ihtiyacı olduğunu araştırarak ulaşılmalı diye düşünüyorum. Bu kapsamda bölgeyi iyi bilen değerli dostlarım Arzu Kılıç ile Ayhan Oğuz beyin vasıtasıyla Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde bu yıl eğitim ve öğretime başlayan Uygulamalı Bilimler Fakültesinin kitap ihtiyacı olduğunu öğrendim ve ilk aşamada 3 koli üniversite öğrencilerine hitap edecek kitap gönderdim. Bu kitap yardımları ünümüzdeki günlerde de devam edecek” dedi.