24 Ağustos 2019 Cumartesi

OKULLAR AÇILIYOR SİZ HAZIR MISINIZ?

OKULLAR AÇILIYOR SİZ HAZIR MISINIZ?

Çocukların okula başlama sürecinde heyecanla tatlı telaş yaşanırken, özellikle annelerin endişe ve kaygıları artış gösteriyor. Kaygıların artmasıyla ebeveynler farkında olmadan çocuğuna hatta okulun işleyişine zarar verebiliyorlar.
Çocuğu okula başlayacak heyecanlı telaşlı annelerin sesini duyar gibiyim.
Eyvah çocuğum okula başlıyor! Çocuğum okula hazır mı?
Aslında siz hazır mısınız?
Çocuğunuzun büyüdüğünü okula başlayacağını kabullenebildiniz mi?
 Okul seçimi konusunda hala emin değil misiniz?
Öncelikle okul seçerken kendi egolarınızı bir kenara bırakın. Çocuğunuzun akademik-sosyal ve zihinsel zekası gelişimi doğrultusunda hangi okula göndereceğinize karar verin. Kendiniz küçükken bale yapamadınız diye çocuğunuza bale dersi olan okulu seçip zorla bale dersleri aldırmaya kalkışmayın. Bedensel zekası zayıf, yüzmeden uzak bir çocuğu zorla suya sokmayın. Sizin zorlamalarınızla çocuğunuz milli yüzücü olmayacak. Akademik yönde güçlü akranlarına göre zihinsel zekası ileride bir çocuğu sosyal aktiviteleri yüksek olan matematik başarısından uzak okullara vermeyin. Hatta zorla aldırdığınız matematik dersiyle yine zorlayarak doktor yaptığınız çocuğunuz yüreği ve vicdanıyla ameliyata girmeyecek , iletişim becerileri bozuk hastanın yüzüne bakmadan reçete yazan, kasap edasıyla hastalarını tedavi etmeye çalışan bir doktor olacaktır. Evet çocuğunuz doktor olmuştur, siz çok mutlusunuz ama çocuğunuz mutsuz…Unutmayın herkesin çocuğu doktor, mühendis, avukat olmayacak. Özellikle annelere sesleniyorum egolarınızı frenleyin, bırakın mutlu oldukları yerde mutlu oldukları işi yapsınlar.
Doğru öğretmen seçme konusunda her yerden herkesten fikir almaya kalkmayın, araştırdıkça kafanız karışacak hata yapma olasılığınız artacak okuldan okula sürükleneceksiniz. Çocuğunuzun öğretmenini yönetmeye, kurumun işleyişine duygularınız doğrultusunda müdahale etmeye kalkmayın. Dört yılı birlikte geçireceğiniz öğretmeninizle sağlıklı iletişim kurarak birlikte hareket edin. Öğretmenlerinizi dinleyin sorun oluştuğunda çözüm odaklı ortak hareket edin. Öğretmeninizle, kurumla sağlıklı iletişim kurmanız aynı frekansa girmeniz çocuğunuzun süreci sağlıklı atlatmasına ve akabinde başarı sağlamasına yol açar.
Çocuğunuzu ilk gün, ilk hafta okula götürmeniz demek her gün okulda bekleyeceksiniz demek değildir. Çocuğunuz okulda sizin varlığınıza alışmadan okuldan ayrılın. İlk günün-günlerin heyecanını stresini çocuğunuza yansıtmayın, tatlı telaşın heyecanın tadını çıkarmaya bakın.
Çocuğunuzun heyecanını anlamaya korkularını gidermeye çalışın. Sorduğu sorulara tatmin edici cevaplar verin. Oyun çağından çıkarak bilmediği sosyal bir ortama dahil olan, akranlarıyla uyum sağlamaya çalışan çocuğunuz zaman zaman kurallara ve disipline karşı gelecektir. Kuralların neden niçin olduğunu anlayabileceği şekilde anlatın.
Çocuğunuz ilk haftalardan sonra hala uyum problemi yaşıyorsa okula göndermekte zorlanıyorsanız durumu mutlaka öğretmeniyle paylaşın ve özeleştiri yapmaktan kaçınmayın.
Çocuğunuzu öğretmenle korkutmaya çalışmayın.” Okula gitmezsen öğretmen kızar, çalışmazsan öğretmen kızar” vb söylemlerden kaçının. Bu şekilde söylemleriniz okuldan iyice soğutacak ve ilerleyen süreçteki akademik başarısını etkileyecektir.
Çocuğunuzun beslenmesine dikkat edin. Sabah erken saatte sağlıklı doyurucu kahvaltı yapmasını beklemeyin. Kahvaltıya zorlamak yerine yanına mutlaka sandviç verin. Eğer kurumun kahvaltı hizmeti varsa kahvaltı yapması doğrultusunda motive edin.
Çocuğunuz oyundan ayrılıp evinin hatta anneanne babaanne rahatlığını bırakıp okula gitmek istemeyebilir. En çok anneden ayrılma korkusu çocukta adaptasyonsuzluk yaratır. Çocuk belli bir süre sonra kendini iletişime kapatabilir ve kendi dünyasında yaşayabilir. Sakin, sabırlı ve kararlı yaklaşımla izah ederek okula neden gitmesi gerektiğini anlatın.
Oryantasyon sürecinde çocuğunuza okulla ilgili sıkça sorular sorup sıkmayın. Okulu, öğretmenini, arkadaşlarını tanımasına fırsat verin. Okula giderken yaptığınız hazırlıklara çocuğunuzu dahil edin. Sevin, şımartmadan sevin sevdiğinizi önemli ve değerli olduğunu hissettirin.
Yaşayacağı ufak tefek sağlık problemlerine hazırlıklı olun. Evinizde hijenik ortamda yaşayan çocuğunuzun bağışıklık sistemi okuldaki bakteri-virüslere karşı yenik düşebilir. Eskisinden daha fazla grip olabilir, ateşi yükselebilir. Bu durum karşısında kurumu, öğretmeni suçlamayın, kırk derece ateşle okula yollamayın.
Çocuğunuza “sakın kalemini krakerini kimseye verme” şeklinde yönlendirmelerde bulunmayın. İhtiyaç dahilinde arkadaşlarıyla paylaşabileceğini öğretin. Unutmayın sevgi, iyilik,  yaşanacak tüm güzellikler ve insani değerler paylaştıkça çoğalır.
Sevgi dolu başarılı bir yıl dilerim.

19 Ağustos 2019 Pazartesi

MEVSİMLİK ÇOCUK İŞÇİLERİ

MEVSİMLİK ÇOCUK İŞÇİLERİ

Yaşamın devamı için, her canlının çabalaması insanın doğası gereğidir. Bunu kabullenmek, yaşantımızı kolaylaştıracağı inancındayım.
    Hepimiz yaşantımızı, çocuklarımızı iyi bir noktaya taşımak için anne ve babalar olarak gönüllü hamallarız.
    Şahsen benim zihnimi yoran yüreğime, paslı, kirli bir hançerin yarası gibi acıyan” mevsimlik çocuk işçilerdir”
   Bu tüm insanların yüreğini acıtmış olacak ki; dünyada ve ülkemizde çocuk işçiliği yasalarla engellenmiştir.
   Gönül isterdi ki, sosyal devlet olgusu tüm katmanlarıyla ülkemde ve dünyanın birçok ülkesinde oluşturulmuş olsaydı.
   Acı ama gerçek, çocuklar aileleriyle birlikte ekmek kazanmak için işçi olmak zorunda bırakılmış. Zorunda diyorum, zira çocukların aileleri yılın altı ayında kendi memleketlerinde yaşarken diğer altı ayını, akrep, yılan hastalık demeden başka topraklarda yaşıyorlar. ,
   Bu konu binlerce kez haber olmuş, sosyologlar, psikologlar bu işe kafa yormasına, seminerler paneller düzenlenmesine rağmen tarım işçisi çocukların durumunda bir arpa yolu düzelme olmadı, her yıl bu durma karşı ancak bir yazı yazarak vicdanımı rahatlatıyorum.
Yüzyıllar geçse de çocuk tarım işçilerinin, başta sağlık, eğitim alanında değişen hiçbir şey yok. Değil ülkemizde dünyanın birçok ülkesinde mevsimlik çocuk işçilerin durumu aynı. Sürece nasıl bakarsak bakalım, hangi açıdan değerlendirirsek değerlendirelim, karşımıza hep aynı vahim tablo çıkıyor. Ülkemizde başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan işsizliği kader bilen aileler tüm olumsuzluklara rağmen neden sanayileşemiyoruz? Sorularını kendilerine sormaktan vazgeçemiyorlar. Yorgun bırakılan insanlar hayatın ilkel ve acımasız şartlarına karşı direnerek hayata tutunmaya çalışıyorlar.
   İlkel ulaşım şartlarıyla, bir kamyonun kasasına birer eşya gibi istiflenerek çalışacakları bölgeye giderek, iş güvenliğinden uzak, sağlık sorunlarıyla boğuşarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Ne zaman ki bölgelere göre yerel değerlendirmeyi bırakıp mevzunun ulusal bir sorun olduğuna karar verirsek işte o gün çözüm kendiliğinden gelişecektir.
   Yoksullukla başlayan, toprak sahibi olmayan aileler, üç kuruş para kazanma uğruna çocuklarını peşlerinden sürükleyerek farklı coğrafyalarda üç kuruş para kazanma uğruna çocuklarını birçok sosyal imkândan mağdur bırakıyorlar. Suyu, sabunu, banyosu, mutfağı olmayan derme çatma çadırlarda çocuğu zaman işverenin hakaretlerine, tacizlerine maruz kalarak yılmadan mücadeleye devam ediyorlar. Yaşan bu süreçte en büyük zararı yine kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Kadınlar bütün gün tarla, bağ, bahçede çalıştıktan sonra akşam saatinde o yorgunlukla bir tencere yemeği kaynatıp çocuklarının azda olsa besin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar.
Minik eller, bir bakarsın Adana’da pamuk topluyorlar, bir bakarsın Bursa’da şeftali, domates… Ordu’da minik eller fındık toplarken evlerinden okullarından, arkadaşlarından uzak nasıl bir sürecin sistemin içerisine girdiğini anlamadan her gün batan güneşle çadırlarına dönerek, yeni başlayacak günün heyecanını yaşarlar. Elleri yara içinde kalıp, kanasa da, küçücük ayakları nasır tutsa da büyüklerinden öğrenmişlerdir yaşadıklarına kader demeyi boyun eğmeyi…
   Akranları oyun alanlarında arkadaşlarıyla oynarken hatta gelişen teknolojiyle farklı oyuncak, materyallere sahipken mevsimlik çocuk işçiler yaşadığımız bu yüzyılda çoğu zaman elektriksiz çadırlarda ay ışığı altında yıldızlarla oyun oynayarak taş misali yataklarda uykuya dalıyorlar. Gelişim çağındaki çocukların bilişsel-sosyal-fiziksel gelişimleri, dengeli beslenmeleri gerekirken minicik elleriyle kışın yiyecekleri bir kilo buğday, pirinç parasını kazanmaya çalışıyorlar.
   Konakladıkları barındıkları ortamın şartlarının yetersiz olmasından dolayı kaza ve yaralanmalar artıyor hatta bazen, ölümle sonuçlanabiliyor yaşadıkları iş kazaları. Mevsimlik işçi göçü başladığı dönemde çocuklar okullarından alınarak haftanın yedi günü çalışmak üzere ailesiyle birlikte yollara düşüyor. Yaşıtları karne heyecanı yaşarken on kişi kaldıkları bir göz çadırda annelerinin yokluğunu aratmamak için ağlayan kardeşini sırtında gezdirip çeşmeden su taşıyor. Karne heyecanı yaşayamadıkları gibi eylül ayında okulların açılacağı ilk günden bihaberdir mevsimlik çocuk işçiler. Eğer ailede bakıma muhtaç küçük çocuk varsa on yaşındaki ablaları kardeşlerine bakma adına görevlendiriliyor.
Peki, çözüm nedir:?
   Çözüm politikasında devletimize çok iş düştüğü STK’ların da konuya duyarlı olup çözüm üretmeleri gerekmektedir. Mevsimlik işçilere yönelik özel yasalar çıkarılmalıdır. Zorbalıkla, ezerek iş yaptıran işverenlere yönelik etkili bir yaptırım getirilmeli, çocuk çalıştıran işverene idari cezalar uygulanmalı, süreç devlet tarafından takip edilmelidir.
Mevsimlik çocuk işçilere yönelik Bakanlıklar, STK, dernek, sendika vs. kurulmalı yasal boşluklar doldurulmalı, işçi hakları aranmalıdır.
Sendikalar MEB ile koordineli gitmeli yoğun işçi alımı yapılan bölgelerde çocukların okullarından geri kalmamaları için uygun şartlar oluşturularak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çocukların daha sağlıklı ortamlarda yaşamaları adına bütçe oluşturmalı finans sağlamalı çocukları koruma altına almalıdır.
Çevre ve Orman  Tarım Bakanlığı çocuklara ekoloji tarım dersi gibi dersler vererek bu doğrultuda eğitici öğretici programlar hazırlamalıdır.
MEB’den alınacak destekle çocuklar psikolog gözetiminde olmalıdırlar. İhtiyaç halinde çocukların psikolojilerinin bozulmaması gelişim süreçlerinin etkilenmemesi adına seanslara alınmadırlar.
MEB mobil anaokulları, kreş, atölye vb kurmalı çocukların eğitimiyle yakından ilgilenecek alanında uzman öğretmenler görevlendirmelidir.
Lise son sınıfa kadar eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve sürecin devlet tarafından sıkı takip dilerek uymayan ailelere bir takım yaptırımlar uygulanması gerekmektedir.
Ülkemiz Avrupa birliğine aday bir ülke olmasının, bir yana bırakalım insanca çalışma koşulları oluşturulmalı özellikle çocuk işçilerin eğitimlerinin aksatılmaması gerektiğini vurgulamak gerekir eğitim anayasal bir haktır. Ben şahsen ilkel çalışma koşullarını hiçbir işçi kardeşime yakıştıramadım. Bilgi çağını yaşadığımız bu yüz yılda bilim adamları uzaya yaşam istasyonlarını kurmaya çalışırken tarım işçilerinin kamyon kasalarında seyahat etmelerini ülkeme idarecilerime yakıştırmadığımın altını kalın bir çizgiyle çizmek isterim.
Daha güzel bir dünyada hakça bölüşülerek insanca bir yaşam umuduyla…

6 Ağustos 2019 Salı

EĞİTİMDE AKILLI TAHTA KULLANIMI

EĞİTİMDE AKILLI TAHTA KULLANIMI

Eğitimde teknoloji hızla gelişmektedir. Eğitim kurumları, Milli Eğitim Bakanlığı müfredatı doğrultusunda teknolojiyi yıllık planlamalarının içerisine dağıtarak eğitim-öğretim vermektedirler. Bilişim teknolojileri sürecinde, ülke geneline hızlıca yayılıp okullarda yerini alan araç akıllı tahtalardır.
Yıllar önce okullarımıza giren akıllı tahtaların kullanımı, faydaları ve zararları, olumlu-olumsuz yönleri ve sağladığı avantajlar araştırılmış, yönetici-öğretmen fikirleri önerileri alınmış, çocukların gelişimi üzerindeki etkisi gözlemlenmiştir. Eğitim sektöründe akıllı tahta kullanımının çocukların gelişiminde görme, dokunma, işitme gibi farklı duyulara hitap ettiği için maksimum fayda sağlayacağı ve bilginin kalıcı olduğu kanaatine varılmıştır. Öğretmenin bilgiye kolay ulaşacağı, öğrencilere hızlıca görsel, işitsel, dokunsal olarak sunacağı ve bu sayede öğrenci başarısının artacağı kanaatine varılmıştır. Akıllı tahta satışını gerçekleştiren firma yetkilileri, sınıf ortamında sürecin işleyişinde oluşabilecek teknik arıza vb. sorunların giderilmesi için öğretmenlere eğitim vermektedir. Bu eğitimlerle, ders akışının engellenmemesi ve öğretmenlerin daha akıcı bir şekilde ders işlemesi amaçlanmıştır. Maddiyatı yeterli olan kurumlar bu anlamda teknik personel istihdam etmektedir.
    Bilişim teknolojileri, eğitim süreçlerine yön verip tam öğrenmeyi sağlayarak öğretmenin plan-programlarını zenginleştirdi. Teknoloji gelişip akıllı tahta kullanım özellikleri arttıkça öğrencilerin ilgi, merak ve dikkati arttı. Öğretmen gelişen teknoloji sayesinde bilgiye daha hızlı ulaşıp tam öğrenmeyi gerçekleştirerek, öğrencilerin öğrenimden daha fazla verim almasını sağladı. Öğretmen, bu süreçte hizmet içi eğitimlerle teknolojik anlamda kendini geliştirmekte, müfredatla ilgili konuları araştırmakta ve öğrencilere hazırlamış olduğu programlarla üretkenliğini ve yaratıcılığını arttırmaktadır. Konulardan uzaklaşmadan, bilginin kaynağına hızlı ve doğru ulaşarak öğrenmeyi daha akılda kalıcı etkili hale getirmektedir. Öğretmenler, akıllı tahtaların kullanımı için aldıkları eğitim sürecinde; öğrencilerinin konuyu analiz etmelerini, dil gelişimini sağlayarak arkadaşlarıyla gurup çalışması içerisine girmelerini sağlar. Bu sayede iletişim becerileri gelişir,  hayal dünyalarının genişleyerek yaratıcı fikirlerinin ortaya çıkmasının sağlar. Sunum hazırlar ve kalabalığa konuşma yaparak sunum becerilerini geliştirirler, konuya dayalı planlı bir şekilde araştırma yaparlar ve derse hazır gelirler. Öğretmenlere, sınıf ortamında dersi interaktif öğrenme ortamına sokarak, öğrenciye dersin verimli bir şekilde anlatılması öğretilmektedir. Bu doğrultuda kurumlar verdikleri hizmet içi eğitimlerle öğretmenlerinin akıllı tahtaları doğru kullanım yönünde tatmine ulaşmışlardır. Öğretmenler, akıllı tahtalar sayesinde aktif öğrenme ortamı oluşturarak, dersleri daha verimli eğlenceli hale getirip zamandan tasarruf sağlar ve öğrenme kalıcı hale gelir.
…. Ve tabi ki bunlar olması gerekenlerdi!
Peki, ne mi oldu?
Kurumların neredeyse servet ödeyip öğretmenin öğrenme-öğretme sürecinde sınıfta kullanabilmesi için akıllı tahtaları sınıflara monte ettirmeleri yeterli olmadı. Kurumun kontrolsüzlüğü ve takipsizliğinden dolayı bazı öğretmenler akıllı tahta kullanımında yeterli bilgi, birikim ve beceriye sahip olmadığı için sistem tam anlamıyla amacına ulaşamadı. Teknolojiye bilgi, becerisi, ilgi ve merakı olmayan öğretmen süreci doğru yönetemedi ve öğrenciye tam anlamıyla fayda sağlayamadı. İşlemesi gereken konularla ilgili araştırma yapmadığı için faydalı doğru bilgiye ulaşamadı. Çareyi hazır sunumları kullanmakta buldu. Teknoloji geliştikçe akıllı tahtalara belgeseller, aktiviteler, ders programları yüklenmeye başladı bu öğretmeni iyice tembelleştirip araştırmadan uzaklaştırdı. Öğretmen gerek teknolojik gelişime ayak uydurmakta sıkıntı yaşarken; gerekse teknolojiye olan ilgisizliği nedeniyle akıllı tahtayı çizgi film, belgesel izlettiği bir araç haline getirdi. Öğrenciler ilk kez gördükleri bu ekranda sessizce çizgi film izlerken öğretmenler bir bardak çayını yudumlayıp yorulan bacaklarını dinlendirmeye çalıştı.
Öğrenmeye açık öğretmen, kendini geliştirerek gelişen teknolojiye ayak uydurdu derslerini görsel, işitsel, dokunsal işleyerek öğretme şölenine dönüştürdü. Ders planı doğrultusunda araştırma sürecine girdi, planlamasını yaptı ve bu doğrultuda materyallerini hazırlayarak akıllı tahtayı verimli kullanma sürecini zirveye taşıdı. Hazır programlardan uzaklaşarak konu sonrası yaptığı interaktif çalışmayla öğrenmeyi kalıcı hale getirdi.
Kurumların eğitim amaçları sınıflara donattıkları teknolojik araç gereçlerle başarıyı yakaladıkları söylenemez. Önemli olan niçin kullanacağını kavrayan ve nasıl öğreteceğini, anlatacağını, sunacağını bilen öğretmenlere sahip olması ve bu doğrultuda hizmet içi eğitimlerle öğretmenlerin motivasyonlarının arttırılması ve entegrasyonlarının doğru sağlanmasıdır.
Kendini geliştiren, araştıran, üreten, elini vicdanına koyup öğrencilerinin psikolojik durumlarını takip edip bire bir ilgilenen, sıkıntıları olan öğrencilere rehberlik edebilen, okulu öğrenmeyi sevdiren, ders öncesi yapacağı hazırlıklarla öğrencilerin motivasyonunu arttırarak derse katılımlarını sağlayan çağdaş modern yaratıcı üretken öğretmenlerin sayısının artması dileğiyle…